1

236 25 32
                                    

Sıkışmışlık hissiyle derince nefes aldı genç adam. 

Taş duvarlar, eski ahşap masalar ve duvarlara asılı olan demirli yüzlerce nesne içini karartıyordu. Büyük fırının önünde oturan atletli adama doğru çekingence bakışlarını kaldırmıştı. Yorgun olduğu aşikardı. Tüm bedeni terlemiş, dişlerini sıkmış ve çatık kaşlarla elindeki çekici ısıttığı demir çubuğa vurup düzleştirmeye çalışıyordu. 

Beyaz eldivenli parmaklarını kötü koku sebebiyle burnuna kapattı Jimin. 

"Daha hala hazır değil mi?" Kinayeli ses tonuyla birlikte kaşlarını çatmıştı. 

Ocağın karşısındaki adam sinirli yüz ifadesini bozmadan başını yana eğerek bakışlarını oraya çıkartmış ardından tekrar işine dönmüştü. "Dışarıda çardak var orada oturup bekleyebilirsin." Ardından bir kaç vuruş sesi kaplamıştı odayı. 

Teklifsiz konuşulmasına, kendisine 'sen' diye hitap edilmesine dayanamayarak dudaklarını dişleri Jimin. "Saat tam 04.00'da hazır olacağını iletmiştiniz. Bu sorumsuzluğunuzu babama ileteceğim." Bir iki adım ilerleyerek sesini duyurmak için bağırdı. 

"Tamam." Susması için sabırla dikkatini işine daha da yoğunlaştırdı demirci. 

Bir kaç saniye sonra çatık kaşlarla büyük kirli odadan dışarıya çıktı Jimin. Bu adamı bir türlü sevemiyor, hatta bazen ondan öylesine nefret ediyordu ki boğazına yapışıp sıkmak istiyordu. 

Açık mavi tonlarında olan kumaş pantolonunu, beyaz eldivenli parmaklarıyla hafifçe çırptı. O pis odadaki ateş isi ya da demir tozlarının üzerine bulaştığını bilmek oldukça iğrendiriyordu kendisini. 

Temiz havayı ciğerlerine çektiğinde etrafa biraz göz gezdirmişti. Oldukça klasik bir gündü. Kasabanın halkı kendi işleriyle meşgul bir kaç hayvan ise etrafta otlamakla uğraşıyordu. Demirci ocağı kasabanın sonunda taş merdivenli bir yerde bulunduğu için uzaktan çarşı meydanına bakındı.

Üç fayton birbirini takip ederek yapay su fıskiyesinin önünden geçmişti. Gözleri fal taşı gibi açıldı Jimin'in. Bugün leydiler kendisine ders çalışmak ve çay içmek için katılacaklardı. Bunu unutmuştu!

Koşar adımlarla demirci ocağının derme çatma bahçesinden çıkmış merdivenleri ikişer ikişer atlayarak kapıda bekleyen arabaya binmişti. Kafasını camdan dışarı uzatarak arabacıya 'Hızlı olmalıyız bayım lütfen!' diyerek emrivaki bir uyarıda bulunmuştu. 

*

Genç kız usulca  kabarık eteğini yere değmemesi için kaldırdı. 

Üzerindeki pudra pembe elbisesi demirci ocağı için fazla temizdi. "Kimse var mı?" Elindeki sepeti nazikçe tutarak çevresine bakındı. Sönmüş ocak bu saatler içerisinde fazla garipti. Akşam olmadan ocak sönmezdi.

Zarif sesi takip etti genç adam. Gelen kişiyi tahmin edebiliyordu. Yüzündeki parlak gülümseme üzerindeki atletinin ve bedeninin karalarla kaplı olduğunu gizliyordu. 

"Bir şeye mi ihtiyacın var Ursula?" Kirli bir bezle ellerini silerek kızın karşısına, kapıya dikildi. 

"Aslında..." Bakışlarını utançla aşağı eğdi genç kız. "bunları senin için yaptım Jungkook." Elleriyle tuttuğu ufak hasır sepeti kaldırarak demirci çocuğa uzattı.

Mahcupça gülümsedi Jungkook. Sepeti kabul ederken dışarı sızan koku burnunu kaşındırmıştı. "Bunlar yaban mersinli çörek mi?" Tebessüm ederek bakışlarını kıza çıkarttı. 

Yanakları al al olan Ursula başını aşağı yukarı salladı nazikçe. 

"Teşekkür ederim afiyetle tatlarına bakacağım." 

Desert StromHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin