6. Bölüm~ Ryan

86 15 16
                                    

Andrew karısı ve çocukları gizlenmeleri için bıraktığı oyuğa ulaştığında daha öncesinde çıkarttığı yeleği ve şapkasını yere atarak dizlerine tutunup soluklandı. Herşeyden önce Leonard ile konuşmalı ve daha korkunç olanı karısına bir açıklama yapmalıydı. "Jane..."

Jane sesi duyduğu vakit güçlükle uyuttuğu Daisy'i onu sardığı pelerin ile birlikte oyukta bırakarak çalı çırpıyı ittirip ağlamaya başlayan ve bir türlü durmayan Leonard'ı yanına alarak dışarı çıktı. "Neler oluyor? Yoksa izimizi mi bulmuşlar?"

"Bir iz bulmuşlar evet..." Andrew başını iki yana sallayarak ağlayan çocuğa baktı. "Buraya gel çocuk"

Leonard ellerini ovalayıp biraz da titreyerek bay Porterin karşısına geçti lakin yere eğdiği yüzünü kaldırmadı.

"Bana bak." Andrew yere çökerek oğlanın iri duru mavi gözlerine bakarken burnunu çekti. Öyle inanmıştı ki yitip gittiklerine bir an olsun aklına gelmemişti. Şu an baktığında tıpkı annesi gibi bakıyordu ona ve babasının duruşu vardı üzerinde. "Leonard?"

"A-andrew?" Jane anlamsız bir mimikle kocasına yaklaşıp ikiliye baktı.

"Adın bu öyle değilmi evlat... Leonard Wellington."

Leonard korkuyla inkar etmeye koyuldu lakin Bay Porter tuhaf ısrarından kaçılmaz ifadesi ile kendisine bakmaya devam ettiğinde onun bir önceki mektubu okuduğunun farkına vardı. Küçük çocuk yapacak birşeyi olmadığından ağır ağır salladı kafasını. Bay Porter tepkisiz kalırken Rose elini ağzına götürmüş adeta şoka girmişti. Leonard ellerini bir ederek sessizce özür dilemeye koyuldu.

"L-le-leonard!" Jane inanamaz gözler ile baktı kocasına.

"Evet Jane bu iki küçük Leo ve Joselynden başkası değil!"

"Tanrım! Ah tanrım!" Jane çocuğu kendisine çekerek sıkıca sarılıp öptü. "bunca zaman! Sen nasıl?"

"Tuhaf bir tesadüf diyelim Jane. Uzun uzadıya açıklayacak vaktim yok tek bildiğim Mathew ve Lisanın emanetlerini tanrı bize gönderdi ve bunun bir amacı olmalı. Onları korumak zorundayız. Ne pahasına olursa olsun."

Jane anlam veremeyerek kafa sallayıp oğlanın yüzünü avuçları arasına aldı. "Leonard?"

Leonard hiç beklemediği bu tepki karşısında kafa salladı ve kadının öpücüklerinin bitmesini bekledi. Lakin onu neden korumaları gerektiğini de anne ve babasından isimleriyle ne diye hitap ettiklerini de bilmiyordu.

"Neden konuşmuyor! Onu son gördüğümüzde pek çok kelime çıkartıyordu." Jane oğlana baktı. o da ihtimal vermemişti askerlerin elinden kurtulabildiğine lakin şimdi ona tanıdık gelen sıcak bakışlara anlam verebiliyordu.

"Onu en son üç yaşında gördük Jane!" Andrew oğlanı kendisine çekti. "Sen akıllı bir çocuksun Leo. Çok... Çok akıllısın tıpkı annen ve baban gibi lakin artık konuşma vakti evlat. Sır yok."

Leonard konuşabilmek için dudaklarını kımıldatıp kendini öne doğru itekledi "siz kimsiniz" demek istiyordu lakin kelimeler çıkmıyordu. Bunun yerine bir sopa bulup yumuşak zemine yazdı sorusunu.

"Biz kimiz..." Andrew iç geçirdi. "Gidip Joselyni al Jane gitmek zorundayız." Adam oğlanın merak dolu gözlerine bakıp hafifçe tebessüm etti. "Ben Andrew Ewans ve o karım Jane Ewans. Yoksa bizi tanımıyor musun?"

Leonard bir süredir isimleri düşünüyordu lakin Ewans soy adını duyduğunda elini ağzına kapatarak adama baktı ardından ayağıyla toprağı düzeltip sopayı yeniden aldı.

"Büyükbaba Ewans?"

"Ah tanrım... Evet..." Andrew gözyaşlarını tutamadı. "Büyükbaba Ewans... Lakin burada kim olduğumuzu unutacağız Leo beni anlıyor musun? Birdaha asla kimseye kim olduğundan söz etmeyeceksin. Başımız belada ve görünen o ki amcan Kont Victorun baban ile olan anlaşmazlığı son bulmamış. İstenmiyoruz evlat... Hiçbirimiz! Bugün burada adını ardında bırakacaksın."

GEL BENİMLEWhere stories live. Discover now