Bölüm 8

919 95 5
                                    

8. BÖLÜM

Arın telaşa kapılmıştı. Canela burada geçirdiği her an daha kötüye gidecekti ama bunu ne ona, ne de diğerlerine anlatamıyordu.

Kızın elini tutup, ona telkin edici sözler söylemeye başladı. Çok etkili bir girişim değilse de, elinden geleni yapmaya devam ediyordu. Şoka girmesine çok az kalmıştı. Olanları öğrendiğinde peri padişahının öfkesinden kurtulmayı nasıl başaracaklarını, düşünmeden edemedi.

Efran Arın'ı itip, elini, prensesin boşta kalan elinin üzerine koydu ve konuşmaya başladı. "Prenses... Prenses, kendinize gelin. Buradasınız, bizim yanımızda. Hatırladınız mı? Gözlerimin içine bakın. Yasir'in konutunda değilsiniz, yukarıdasınız. Yani güvende... Hadi ama biraz çaba gösterip, sakinleşin. Derin nefesler alın. Güzel... İşte böyle... Devam edin... Artık güvendesiniz, rahatlayın!"

Arın, daha önce Efran'a karşı bu şekilde öfkelendiğini hiç hatırlamıyordu. Onlar daima iki iyi arkadaş olmuşlardı. Her durumda birbirlerinin görüşlerini değerlendirir, asla zıt düşmezlerdi. Ama şimdi, ona soran bile yoktu.

Arın, aslında onları anlayabiliyordu. Ellerine bir daha böyle bir fırsat geçmeyeceğinden, yaptıkları şey yalnızca, fırsatı değerlendirmekti. Madem durum isyan boyutuna gelmişti. Hazır ellerinde de asil bir kan varken, Yasir'i devirmelerine ne engel olabilirdi? Uzun yıllar boyu süren dikta yönetimi, nihayet sona erdirilebilirdi.

Asıl sorun görmezden gelindiğinde, direnişin kazanma yüzdesi oldukça yüksekti. Ancak Canela, Akkor Meyanında daha fazla kalamazdı...

Prensesin krizi atlatması, kendine gelmesine yetmemişti. Bölgenin atmosfer şartları bünyesini zayıf düşürmüş, hastalığı ileri safhaya taşımıştı ve bu gerçeği kimse görmek istemiyordu. Yekta, hâlâ onlara yardım edebileceği umuduyla, kızı sihirlerle ayakta tutmaya çalışıyordu. Arın içten içe öfkesinin arttığını hissetti. Böylesi bir bencillikte payının olmasını haz edemiyordu.

Canela'nın ışıl ışıl bakan gözleri önceki haline geldiğinde, Arın ona yaklaştı. Usulca elini tutarken, gözyaşlarını engellemeye çalışıyordu. Bu güzelliğin, Akkor Meyanında yitip gideceği korkusu sarmıştı yüreğini.

"Evine dönmelisin!"

Arın'ın dilinden dökülen kelimeler, bütün dikkatleri üzerine toplamıştı. Periler hep bir ağızdan itirazlar ederek, onun kızı ikna etmesini engellemeye çalışıyorlardı. Ancak o, umursamadan tekrar etti.

"Evine dön, yoksa burada öleceksin ve bu defa çok ciddiyim. Yer altındaki hava hayatta kalman için uygun değil."

"Yapamam..." Prenses adeta mırıldanmıştı. Küçük peri arkadaşının onu duyması için iyice yaklaşması gerekmişti.

"Yapabilirsin. Elinden geleni yaptın, gerisini bize bırak."

"Olmaz... Kendime nihayet bir amaç bulmuşken, yarım bırakamam. Lütfen beni anla!"

Arın gözyaşlarını daha fazla tutamayacağından korkuyordu. "Öleceksin..."

"En azından nedensiz olmayacak. Ayrıca sizin bu şartlarda yaşıyor olmanız, birazda babamın hatası. Yanlışı düzeltmem için bana bir şans ver."

"Böyle bir yükümlülüğün olmadığını biliyorsun."

Prenses, tebessümle küçük arkadaşının sözlerini onayladı. Avucunu, perinin yanağına yaslayıp ekledi. "Sen çok iyi bir perisin. Güzel bir yaşamı hak ediyorsun ve ben de bir prensesim. Peri padişahının kızı... Bütün perilere karşı sorumluluklarım var. Her ne kadar bölge bağımsızlığını ilan edip, yönetimimizden ayrılmış olsa da, gerçekleri değiştiremeyiz. Artık kabullenirsen mutlu olurum. Çünkü ısrarların kararımı etkilemeyecek. Bana kızma ve yanımda ol, lütfen."

Arın ne söyleyebilirdi ki? Canela tüm olasılıkları göze almıştı. Gece Selinde her ne yaşadıysa, kararındaki en büyük etkenin o olduğunu düşünüyordu. Ama böyle bir iradeye, daha fazla karşı duracak değildi.

Olacakları biliyormuş gibi ruhunu saran hüzünle gülümsedi. "Yanındayım!"

Canela, isteği üzerine kendisine getirilen kömürü kullanarak, taş yontması masaya güzergâhı çizdi. Sokurun zihninde takip ettiği yolu, bire bir taklit etmeye çalıştı ancak resim kabiliyeti çok güçlü olmadığından, ortaya abuk bir görüntü çıktı.

Yola çıkmak için bütün hazırlıklar yapıldı. Efran, Arın ve Canela Yasir'in konutuna giderken, diğerleri olay çıkarıp, şahı dışarı çıkarmaya çalışacaklardı.

Şuradan yalnızca Yekta orada kalacak, olabilecek aksilikler doğrultusunda, yön belirleyici olacaktı. Görünüşe göre plana kimsenin itirazı kalmamıştı. Tek sorun, prensesin sağlığıydı.

Canela elbette durumu kabullenmişti fakat arkadaşlarını yarı yolda bırakma düşüncesi ister istemez onu tedirgin ediyordu. Bakışlarını, kendisine güvenen küçük perilerin üzerinde dolaştırdı. Her birinin kırılgan bedenlerini inceleyip, bu savaştan zararsız çıkıp çıkamayacaklarını düşündü. Başaramazsa, yine beceriksizlikle sonuçlanırsa, bu defa üzülmekten çok daha fazlası olacaktı.

Peki, o bu yükün ağırlığına dayanabilecek miydi?

Her zaman yaptığının aksine, artık düşünmeyecekti. Ne kadar irdelerse, o kadar tereddüde düşüyordu. Hata yapmaktan korkan, hiçbir şey yapamaz, derdi babası. İlk kez onu dinlemeye karar verdi.

Yekta yanına geldiğinde, cesaretini henüz toparlamıştı. İhtiyar bilge, ona eğilmesini işaret etti.

Prenses şaşırmıştı fakat sorgulamadan eğildi. Yekta iki işaret parmağını birleştirip, bir şeyler fısıldadı. Ağzından çıkan her kelime, parmakları arasında oluşan elektrik akımını güçlendiriyordu. Birkaç cümle sonrasında, top yuvarlar gibi dairesel hareketlerle, akımı parmaklarının ucunda çevirmeye başladı. Erik şeklini andıran tılsımı, kızın ağzına doğru itti.

Canela refleksle ağzını açtığında, aldığı metalik tatla, yüzünü buruşturdu. Sanki ne yapması gerektiğini biliyormuşçasına, hafifçe yutkundu. Öksürüp, tıksırmaktan boğazı o kadar tahriş olmuştu ki, tılsımı yutarken zorlandı. Ama hemen sonrasında, bütün vücudunu saran enerjiyi hissetmeye başladı.

Yola çıkmaya, artık tamamen hazırdı!

Melekler Kampı 4- AKKOR MEYANI- (Tamamlandı) KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now