Bölüm 5

1K 113 6
                                    

5. BÖLÜM

Canela, perinin anlattıklarını ağzı açık dinledi. Boşlukta asılı kalan minik parmaklara bakıp, bilinçsizce elini uzattı. Perinin anlattıkları şaşırtıcıydı. "Canela... Sen şimdi bana, sırf düşüncelerini dile getirdiğin için mi, sürekli zindana atıldığını söylüyorsun?"

"Aynen öyle söylüyorum, prenses."

"Bu çok saçma! Şahınızın bağlı olduğu kurallar var. Neden onu şikayet etmiyorsunuz?"

"Kime? Önerin var mı?"

"Ne bileyim... Baş meleklerden biri olabilir pekala."

"Öğrendiğim kadarıyla, şahımız uzun yıllar önce küçük bir oyun oynamış ve oyun sonucunda bağımsızlığını tüm mercilere kabul ettirmiş. Yani bizi ve bölgeyi yok sayıyorlar."

"Nasıl olur? Burası hâlâ Arakat dahilinde, bölgeyi bu şekilde denetimsiz bırakamazlar."

"Olan olmuş prenses, biz işimize bakalım."

"İşimiz mi? Bizim bir işimiz mi var?"

"Elbette..." Göz kırpıp, ekledi. "Yoksa zindanda mı kalmayı tercih edersin?"

"Ne... Kaçacak mıyız?"

Minik peri, tebessümle kafasını salladı. Kızın neredeyse tamamen iyileşmiş olan parmaklarını kavrayıp, zindanın derinliklerine doğru çekiştirdi. Kayalıklardan oluşmuş duvarın önüne gelince durdu. Avucuna doğru küçük bir rüzgâr üfleyip, parmaklarının arasından kayalıklara süzülüşünü izledi.

Canela, onun her hareketini izliyordu. Estirdiği o küçük rüzgârın kısa zamanda ne denli etkili olduğunu gözlemledi. Esinti, zeminle duvarın birleştiği yere temas ettiğinde, bir perde yukarı doğru kalkmışçasına, yarım metrelik kapı açılıverdi. Büyüleyiciydi.

Prensesistem dışı kendi beceriksizliğini, Arın'ın becerileriyle kıyasladığını fark ettiğinde, hüzünlendi. Aynı anda içi, Gece Selinin özlemiyle doldu. Oraya dönmeyi çok istiyordu fakat bu şekilde geri dönemezdi. Arayışını tamamlamak ve eksiği her neyse onu bulmak zorundaydı. Artık gerçek bir peri prensesi olduğunu ispat etmeliydi. Başka türlü perilerin saygısını kazanamazdı. Ve tabi ki, babasının da...

Arın açılan kapının karanlığında gözden kaybolduğunda, Canela kendine geldi. İçeriye doğru fısıldadı.

"Ama burası benim için fazla küçük."

"Üzgünüm, iri cüsseli bir misafirim olacağı hiç aklıma gelmemişti. Hadi... Buradan çıkmak istiyorsan, acele etmelisin."

"Çok yardımcı oldun."

Canela toprak zeminde dizleri üzerine çöktü. Tünelden ancak bu şekilde geçebilirdi. Kendini, yolun uzun olmaması için dua ederken buldu.

Dakikalar geçesine rağmen hâlâ herhangi bir ışık görünmemişti. Artık dizleri ve hâlâ tamamen iyileşmemiş olan elleri acıyordu. Üstelik fazla sıcak olmuştu. Alnından boncuk boncuk ter damlaları süzülüyordu. Beli de ağrımıştı. Daha fazla dayanamayıp, kendini sıcak toprağa bırakıverdi.

Oturur pozisyonda duramayacak kadar dar olan tünelde, ancak uzanarak dinlenebiliyordu. Arın da yorulmuş olacak ki, kızın durmasına aldırmadan hemen yanına oturdu. Nefesini düzenler düzenlemez de, avucunun üzerinden tünelin zindanda ki ucuna doğru bir nefes gönderdi. Canela onun kapıyı kapattığını düşündü. Şimdi çıkacakları uçtaydı sıra, bir nefes de o tarafa gönderip, dinlenmeye devam etti.

Prensesin anladığı kadarıyla, tünelin çıkışı artık açıktı. Ancak görünürde kapıya dair herhangi bir iz yoktu. Yolun uzunluğunu düşündükçe, afakanlar basıyordu. Zindan bile daha serindi. Kendini boğulacakmış gibi hissediyordu. Neden sanki küçük perinin aklına uymuştu ki?

Hafif bir sarsıntı hissettiler. Canela neler olduğunu anlamak için etrafına bakındı. O pek bir şey anlamamıştı belki, ama Arın neler olduğunun farkındaydı. Kızın elini yakalayıp, çekiştirdi.

"Acele etmeliyiz. Sanırım şahın planları var."

"Bu da ne demek şimdi?"

"Bilmiyorum. Tek bildiğim, birilerinin sihir kullandığı. Bölgede böylesi güçlü bir sihri de, ancak şah yapabilir."

Canela yine iki büklüm pozisyonunu almış olmaktan mutsuz, perinin peşinden canhıraş ilerlemeye başladı. Sarsıntılar, tünelin üzerlerine çökme ihtimali düşüncesini kuvvetlendiriyor, aynı kuvvetle Canela'nın korkusunu tetikliyordu. Bu, daha büyük bir azimle yol almasına yardımcı oldu. Ve onu, kısa zamanda çıkışa ulaştırdı. Tabi Arın'ı da beraberinde...

Nihayet rahat bir nefes alabilmişlerdi. Kızıl torağa boylu boyunca uzanıp dinlendiler. Bulundukları alan yer yer irili ufaklı kaya oluşumları dışında, göz alabildiğine açıktı. Peri prensesi muhafızların her an gelebileceği düşüncesiyle, panikle etrafına bakındı. Görünürde kimse yoktu. Ama bu onu rahatlatmaya yetmedi.

"Burayı sevmedim. Gidebileceğimiz güvenli bir yer yok mu?"

"Ne yazık ki sığınaklarımın hepsini keşfettiler. Saklanabileceğimiz bir yer bilmiyorum."

Canela şaşkındı. "Anlamama yardım et, saklanacak yerin yok ama sen zindandan kaçtın, öyle mi?"

Arın başını sallayarak onu onayladı.

"O zaman neden kaçtık? Nasılsa yakalanıp, yeniden zindana atılacağız."

"Yeni bir suç işleyene kadar benim peşime düşmezler... Şey, senin için aynı şeyi söyleyemem. Tabi yanımda olduğunu anlamaları zor olmasa gerek. Yani, sana ulaşabilmek için, beni bulabilecekleri her yeri araştıracaklardır."

Peri prensesi sıkıntıyla iç çekti. "Peki, şimdi ne yapacağız? Gelip bizi yeniden yakalamalarını beklemekten başka yani?

"Bölgenin derinliklerine inebiliriz..." Prensese yaklaşıp, parmaklarını yanaklarında gezdirirken, konuşmasına devam etti. "Tabi, bedenin bölgeye uyum sağlamakta zorlanmasaydı, bu mantıklı olabilirdi."

"Neden daha açık konuşmuyorsun? Söylediklerinin tek kelimesini bile anlamıyorum."

"Hastalanıyorsun prenses, tenin gittikçe soluyor. Hangi bölgeden geldim demiştin?"

Canela küçük perinin açıklaması üzerine, endişelenmeye başladı. Haklı olabilirdi. Zira kendini hiç iyi hissetmiyordu. "Dememiştim..."

"Anlamadım."

"Gece Seli"

"Bölge hakkında çok şey biliyorum. En başta da, genelde serin olduğunu..."

"Yani?"

"Bak, burası Akkor Meyanı! Senin de anladığın gibi, sıcaktır. Derinlikler lavlarla dolu. Oysa Gece Seli serindir. O bölgenin şartlarına alışmış bir perinin, böyle bir bölgede hayatta kalmasının zor olduğunu herkes bilir."

"Demek istediğin... Ölecek miyim?"

"Beni yanlış anladın. Tabi ki ölmeyeceksin. Ancak burada kalmaya devam edersen ölürsün ama seni bölgene götüreceğim. Böylelikle kısa zamanda eski haline dönebilirsin, diye düşünüyorum!"

Canela, hayır diye haykırmaya hazırlanıyordu ki, müthiş bir öksürük soluğunu kesti. Daha toparlanamadan, kanatları bilinçsizce açıldı. Neler olduğunu anlamaya çalışırken, kanatlarından dökülen, ay ışığıyla süslenmiş birkaç tüyü fark etti. Başı dönmeye başladı. Kendini kaybediyordu. Ağırlaşan göz kapaklarının ardından, uzakta kıpırdanan noktalar dikkatini çekti. Konuşamıyordu. Kendinden geçmeden önce, elini ileri uzatıp, Arın'a onları göstermeye çalıştı...

ȰȰȥogE

Melekler Kampı 4- AKKOR MEYANI- (Tamamlandı) KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now