8

910 154 72
                                    

Geri adım atmak için doğru zamanın geldiğini biliyorum lakin ayaklarım beni taşımaktan aciz

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Geri adım atmak için doğru zamanın geldiğini biliyorum lakin ayaklarım beni taşımaktan aciz.

Yoongi'nin mesajının ne anlama geldiğini bilmek istemiyorum. Jungkook'u gözümde bulundurduğum o seviyenin sallantısını izlemek beni yıkacak, farkındayım. Bürodaki saatlerim eziyet gibi geliyor. Önüme aldığım dosyadaki delilleri ve savunmaları okumaya odaklanamıyorum. Sözcükler birbirine giriyor, sayılar beraber dans ediyor, fotoğraflar titrek bir kamerada çekilmiş gibi görünüyor. Başım dönüyor. Sakin giden hayatımı alt üst edecek olayın hormonlarımın çalışması olacağı aklımın ucuna gelmezdi.

Küçük bardan içeri girene kadar olan zaman dilimi zihnimin gerisinde bir noktada başa sarıyor. Bugün benim için yorucu geçiyor. Yoongi bir köşede oturuyor, önünde et var ve onları sıra ile kızarması için küçük ocağın üzerine bırakıyor. Yanına gidiyorum. Ceketimi onun ceketinin üzerine koyuyorum. "Nasılsın?" diye soruyor, sakinliği insanı çileden çıkarmaya yeter. Etler ile ilgileniyor, benim yüzüme bakmak için bile gözlerini bir saniye ayırmıyor. "İyiyim, sen nasılsın? Jimin ile nasıl gidiyor?" diye soruyorum, her şeyin yolunda olduğunu söylüyor.

"Aklımı başıma getirdiğin için teşekkür ederim. Her şeyi yoluna koymaya çabalıyorum. İlişki terapisi almayı bile kabul ettim."

Son cümlesini gülerek dile getirmesi beni de gülümsetiyor. "Sizin adınıza mutluyum. İlişkinize karışmama taraftarıydım. Bana kalırsa sorunlar iki kişi arasında halledilmesi gerekir ama sen kafanı toplayacak gibi değildin." diyorum, başını sallayarak beni onaylıyor. "Hayatımı işime adamıştım. Tek çıkar yolumun her şeyi iyi yapmak olduğunu sanıyordum. Jimin'i seviyorum, hayatım boyunca başıma gelen en güzel şey. Onu kaybetmek istemiyorum." Yoongi etleri çevirirken konuşuyor, sesinde zar zor duyulan bir titreme var. Jimin'i kaybetme ihtimalinin onu bozguna uğrattığını görebiliyorum.

İlk pişen et parçalarını benim önümdeki tabağa bırakıyor. Bana attığı mesaj konusunda tek kelime edemiyorum, konunun kendini açmasını bekliyorum. Benim için bira söylerken kendisine soju istiyor. Arkama yaslanıyorum. Tüm gün yaşadıklarım bir tür sarsıntı yaratıyor. Yoongi bir şeyler yemem konusunda ısrar ediyor. "Her gün biraz daha zayıflıyor gibisin." diyor beni süzerek, doğru olmadığını ve kilo aldığımı dile getiriyorum. Omuz silkiyor. Onu memnun etmek zor. "Her neyse, yine de bir şeyler yemelisin." diyor, bazen büyükbabama benzetiyorum onu. Duruşu, sözleri, başını hafif yana eğip kısık gözlerle insanları süzüşü bile aynı geliyor.

"Jungkook..."

İsmi onun dudaklarından döküldüğünde dahi içim titriyor, konuya girdiğimizi anlıyorum. "Bugün onu ve Jimin'in telefon konuşmasına şahit oldum. Sevgilim ile mi konuşmalıyım, yoksa ilk olarak kardeşim olan insana mı gitmeliyim, bilemedim ama buradayım." Yoongi konuşmaya başladığında içimi bir sıkıntı kaplıyor. Jimin ve Jungkook ne hakkında konuşmuş olabilirler? "Seni anlamıyorum hyung." diyorum, bana hak veriyor. "Anlamsız konuştuğumun farkındayım. Bugün evden çıkmadan önce duş almıştım, Jimin de işe gitmek için hazırlanıyordu. Telefon ile konuşurken sanırım daha rahat olsun diye hopörlere vermişti." Onun duraksamaları içime korku tohumları yerleştiriyor, içtiği soju her birinin büyümesi için toprağa damlıyor.

jungkook' taekookWhere stories live. Discover now