7

707 139 50
                                    

Beni ele geçirişini seviyorum

Йой! Нажаль, це зображення не відповідає нашим правилам. Щоб продовжити публікацію, будь ласка, видаліть його або завантажте інше.

Beni ele geçirişini seviyorum.

Bedenini sandalyeye yaslamış, kollarını göğsünde kavuşturmuş bana bakarken içimden geçenleri bilemiyor olmandan gizli bir haz duyuyorum. Beni bir kitap gibi okuyamamış olmanın, kendimi bir nebze olsun gizlemiş olduğumu başarmanın gururu var. "Jiwon değil..." diye mırıldanıyorsun, dişlerin küçük hareketlerle alt dudağına yaptırmış olduğun demir parçasıyla oynuyor. "Evet." diyorum gülümseyerek, senin oyununu bozmuş olmak beni iyi hissettiriyor. Bir anda öne doğru eğiliyor, kollarını çözerek masanın üzerine bırakıyorsun. Senin bakışların altında deney faresinden bir farkım yokmuş gibi hissediyorum. Kim olduğunu anlamaya çabaladığının farkındayım.

Gözlerimin senin üzerinde gezindiğini fark etmemiş olman imkânsızdı. Bakışlarımız defalarca kez birbirini buldu ama sen hepsini görmezden geldin. Şu an bulunduğumuz noktada hangimizin beceriksiz olduğunu bilemiyorum. "Jiwon olduğunu düşünmüştüm." diyorsun, aklın hâlâ bu konuya takılıp kalmış durumda. Yanılgı içinde olduğun için mi bu kadar düşünüyorsun? "Aklımda iki seçenek vardı ve ben ikincisine hiç ihtimal vermiyordum." İkinci seçenek beni bir an korkutuyor, kim olduğunu düşünüyor? "İkinci seçenek?" diye soruyorum, gerildiğimi belli etmemem gerekiyor ama yapamıyorum, parmaklarım masanın üzerinde ritim tutuyor.

"Evet, ikinci seçenek... Aklımın biraz gerisinde tutmak istiyordum ama anlaşılan yanlış yöne bakmışım."

Jungkook'un gözleri bir girdap misali beni içine çekiyor, yıldızlar bana orada yol gösteriyor. Elimi uzatsam yıldızları avucumun içine hapsedecek, cebimde saklayacağım. "Jungkook." diye mırıldanıyorum, yüreğim hızlı atıyor. "Lafı dolandırma demek mi bu?" diyor gülerek, elleri masanın üzerinden bana uzanıyor. Tırnakları porselen fincana vuruyor. "Sanırım." Sesim kısık çıkıyor. Dilimi dudaklarımın arasında gezdiriyorum. "Taehyung." İsmim dudaklarından bir ahenkle dökülüyor. Her zaman ismimi söylesin, güzel sesinden bana ulaşsın istiyorum.

"Arzu duyduğun, kıvrandığın, bacaklarını birbirine bastırmana sebep olan kişi..."

Sözcüklerinin arasında duraksıyor, bakışlarını gözlerimden bir an olsun çekmiyor. Nefes alamıyorum. Beni etkisi altına alıyor. Ellerimi masanın üzerinden çekiyorum. Bacaklarım birbirine bastırılı. Yüreğim göğüs kafesimde atıyor. Jungkook bana öyle bir bakıyor ki eriyorum. Tek bir hareketiyle bana diz çöktürebilir. Dudaklarım onu keşfederken eli başımı kendine doğru bastırabilir. Düşünmek için yanlış zamandayım, kendime engel olamıyorum. Vücudumu bir karıncalanma sarıyor. Onun karşısından kalkıp gitmek istiyorum. Gözlerimi masaya dikiyorum. Jungkook'un sesi beni kendime getiriyor, ona baakıyorum.

"Ben miyim?"

İnsanın en korktuklarının başına gelmesi çekim yasasına bağlı bir durum mu yoksa Tanrı'nın bir tür alay etme yöntemimi mi, anlamıyorum. Jungkook gözlerimin içine bakmaya devam ediyor, benden bir yanıt beklediği ortada. Tek kelime edemiyorum. Ne söyleyebilirim? Jungkook'a şu an içinde bulunduğum durumu nasıl anlatabilirim? Sessiz kalışı mı bir onaylama olarak mı yoksa bir reddediş olarak mı algıladığını bilmiyorum. "Ben..." diye geveliyorum, yutkunmak çok zor. Gözlerimin dolduğunu hissediyorum. "Büroya dönmeliyim." diyorum, bir anda ayağa kalkmam onun da ayağa kalmasına neden oluyor. Kasa olarak kullanılan küçük ahşap masaya ilerliyorum, adam kaba bir şekilde hesabı alıyor.

jungkook' taekookWhere stories live. Discover now