4

810 140 31
                                    

Bir insanı arzulamanı nasıl hissettirdiğini unutmuşum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bir insanı arzulamanı nasıl hissettirdiğini unutmuşum.

Gece uyandığımda her yerim alev alevdi. Nefes almakta zorlanıyor, biraz önce içinde dolandığım rüyanın kenarında geziniyordum. Bir elim lacivert-beyaz çizgili pijamamdan içeri sızmış, penisimi kavramıştı. Jungkook'un yüzü gözlerimin önündeydi. Berrak bakışları ona itaat etmem için yırtıcı duruyordu. Sıcaklığı benimleydi. O anlarda rüyamda ne gördüğümü tam olarak hatırlamıyordum ama Jungkook'un üzerimde olduğuna, bir elinin penisimi kavradığına emindim. Hareketleri hızlı değildi, beni çileden çıkarıyordu. Rüyanın kenarında gezinirken nefes alışverişlerini net bir şekilde duyabiliyordum.

Elimde tutuyor olduğum tablet ile kafenin ücra köşesinde kendime yer bulmuş, son grafikleri inceliyorum. Aklım gece gördüğüm rüyanın etkisinde ve ben neler yaptığımı çok iyi biliyorum. Birine karşı arzu duymayalı uzun zaman oluyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Birinin beni rüyasında gördüğünü, onunla seviştiğimin her anını hâyâl ettiğini ve beni yanında düşleyerek kendini çektiğini düşünüyorum. Mide bulandırıcı geliyor. Birkaç gündür kendimden iğreniyorum. Yalnızlığı hak ettiğimi düşünüyorum. Benden habersiz olan birini böylesine kirli düşüncelere alet etmenin etik olmadığının farkındayım.

"Kim Taehyung?"

Wooshik'in sesi beni kendime getiriyor. Karşı sandalyeme oturmuş, endişeli gözleri benim üzerimde. Birkaç kez seslenmiş olmalı ama onu duyamayacak kadar kendi içime dönüğüm. "Hyung, hoş geldin." diyorum, tableti kenara koyuyor ve tüm dikkatimi ona veriyorum. Benim tuhaflığımın farkında. İyi hissetmediğimi görebiliyor. Wooshik hyung sessizliğin beni konuşturduğunu iddia ediyor. O ne kadar sessiz kalırsa, onunla konuşmak için o kadar can atacağıma inanıyor. Kendini kandırmasına izin veriyorum. O kahve söylerken ben önümdeki çayımdan birkaç yudum alıyorum. Papatya çayı, onu en son göreli dört gün oluyor. Wooshik hyung kendi işi hakkında konuşmaya başladığında dikkatin üzerimden çekildiğini hissediyorum, biraz iyi geliyor.

İnsanların karşısında duygularım hakkında konuşmak beni her zaman gergin biri hâline getirir. İçimdeki hisleri yeterli ve doğru anlatamayacağım endişesine kapalıp giderim. Yorgun hissediyorum. Aklımda dolanan düşünceler beni ezip geçiyor. "Sizin büro nasıl?" diye soruyor, iyi olduğuna dair bir şeyler geveliyorum. Üzerinde çalışıyor olduğum davanın beni zorladığından bahsediyorum. İş hakkında konuşmak gerginliğimi biraz alıyor. "Jimin nasıl?" diye soruyor bu kez, iyi olduğunu söylüyorum. Abimle konuşmanın işe yaradığından emin değilim. Birkaç gündür yoğun iş temposundan konuşmaya fırsat bulamıyoruz.

"Jimin'in arasını aptal abin yerine benimle yapmalıydın."

Wooshik hyungun hâlâ bu konuda içerlemiş olması beni güldürüyor. Seneler öncesine dayanan bir mevzu olmasına rağmen her buluşmamızda bir kez olsun konusu açılıyor. "Jimin abime aşık." diyorum, omuz silkiyor. "Aşk gerçek bir duygu değil. Heyecan ve beğeninin biraz fazlası, o kadar." Wooshik hyungu haklı buluyorum. Aşk bir yanılsama. Bir aldatmaca. İnsanı olmadığı gibi hissettiriyor. Haklı olduğunu dile getirmiyorum. Jimin aşkın heyecanına kapılarak abimle bir ilişki içine girmemiş olsaydı mutlu olurdu, biliyorum. Sessizliğimin bir onay olduğunun farkında. "Onu seviyor muydun?" diye soruyorum, kahvesini içiyor ve tek kelime etmiyor.

jungkook' taekookWhere stories live. Discover now