Sona Yakın

75 11 11
                                    

Atlarımızla son sürat ilerliyorduk, Herobrine'ı ilk defa böyle telaşlı gördüm. Büyük Çöl'e ulaştığımızda ufak bir mola verdik, Herobrine birkaç yudum su içerken yüzüne dikkatle baktım.

"Steve..." diye fısıldadı Herobrine, sonra başını çevirip bana baktı. "Efendim Herobrine?" Dedim ve eline doğru uzanıp elini tuttum, onu böyle görmek beni çok üzmüştü. Herobrine bir süre sessizliğini korudu, sonra sakince konuşmaya başladı, "Steve, korkularım var. Benim yüzümden suçsuz insanların başı belaya giriyor, kendimi berbat hissetmeye başladım. Ya Alex'i bulamazsak, herkesin bana olan güvenini kırılırsa... Steve, bir an önce bu durumdan kurtulmak istiyorum.".

Sustum, elimi elinden çekmeden gözlerinin içine baktım, bu her zamanki Herobrine değildi... Bu genç varisti; insanlardan, başarısızlıktan, savaştan çekinen o genç varis...

Herobrine su şişesini bel çantasına koyduktan sonra yavaşça ayağa kalktı, elimi hâlâ tutuyordu. Ben de ayağa kalktım ve Herobrine'ın cebinden parlak, yeşil, bir göze benzeyen bir küre çıkarmasını izledim. "Bu bir ender gözü, bende bunlardan yirmi tane var... Bunlar sayesinde End portalını açabiliriz. Şimdi, izle." Dedi Herobrine ve elindeki küreyi ileriye doğru attı. Küre, Herobrine'ın attığı yöne değil de sağımıza doğru uçtu ve yavaşça yere düştü. "Bu göz, bize yolu gösterecek." Dedi Herobrine ve gözün yanına gidip gözü yerden aldı. Sonra yanıma gelip atına bindi, ben de kendi atıma bindim. "Nereye doğru gideceğimiz belli oldu Steven... Hadi gidelim." Diye ilerledi Herobrine, arkasından atımla dört nala gittim.

Belli aralıklarla mola verip gözü attık ve ilerledik. Ta ki ender gözü attığımızda ayağımızın dibine düşene kadar...

"Geldik Steven. Aşağıda portal odası olmalı, kazalım." Dedi Herobrine, eline kazmasını alıp hızla kazmaya başladı, tek vuruşla bir bloğu kırıyordu. Ona yardımcı olmaya çalışarak kazdım ve kazmam işlenmiş bir taşa çarpınca durdum. "Sen ne olur ne olmaz geride dur Steve, bazı taşlar tuzak olabiliyor. Ben önden gideceğim, sakın peşimden ayrılma." Dedi Herobrine işlenmiş taşı kırarken.

Herobrine birkaç taş daha kırdıktan sonra kendimizi bir koridorda bulduk, koridorlar iki blok genişliğindeydi ve tavan çok alçaktı. Etrafta parmaklıklarla kaplı odalar vardı, koridorlar başka koridorlarla dallanıp budaklanıyordu. Herobrine çoktan yolu biliyormuş gibi önden gitmeye başladı, beni elimden tutup peşinden sürükledi.

"Herobrine, nereye gittiğimizi biliyor musun?" Dedim, Herobrine kıkırdadı ve "Elbette biliyorum, End'e gidiyoruz." Dedi. Modunun yavaştan yerine gelmeye başladığını fark ettim, ben de kıkırdayıp "Herobrine, onu demiyorum! Portalın nerede olduğunu biliyor musun, onu diyorum!" Dedim ama gülümsemem yüzümde dondu, ileride iki zombi vardı.

Herobrine hiç yavaşlamadan zombilere yaklaştı, elimi silahıma götürdüm. Zombiler Herobrine'ı görünce sevinç çığlıkları atıp Herobrine'a doğru koştular ve ona sarıldılar. Herobrine elimi bırakıp onlara sarıldı.

"Brain, Hide! Çok uzun zamandır görüşemedik!" Dedi Herobrine, yüzünde güller açıyordu. Zombilerin biraz kalıplı olanı Herobrine'a daha da sıkı sarıldı. İçimde istemsiz bir öfke birikti.

"Herobrine adamım! Sonunda End'deki sevgilini ziyarete geldin ha?" Dedi ve neşeyle kolunu Herobrine'ın sırtına doladı. Kendimi tutamadım ve "Ne sevgilisi be?!" Diye bağırdım, üç adam da dönüp bana baktı.

Zombilerin diğeri "Ejderhadan bahsediyoruz, Herobrine onu çok sever..." dedi, şaşırmış bir ifade vardı yüzünde. Sonra Herobrine'ın kulağına "Kim bu insanoğlu, ne işi var burada? Yoksa ejderini öldürmeye mi geldi?" Diye fısıldadı. Herobrine "Hiç böyle bir şeye izin verir miyim, elbette ejderin kılına zarar gelmeyecek. Kendimi bildim bileli ejderi koruduğumu biliyorsunuz, insan burada çünkü... İşbirliği yapıyoruz diyelim, yakında anlarsınız." Diye cevap verdi, kaçamak bir bakışla bana baktı ve sonra diğer ikisine geri döndü. Onlarla vedalaştı ve birlikte ilerlemeye devam ettik, zombilerin yanından geçerken onlara pis pis baktım.

"Onlar kimdi Herobrine, niye bu kadar samimiydiler?" Diye sordum, kaşlarım çatılmıştı. Herobrine gülümseyerek "Brain ve Hide. Eski dostlarım, buranın koruyucusu sayılırlar. Ejderhayı öldürmeye gelen insanların hepsini birlikte öldürdük." Dedi ve hızla ilerlemeye devam ederken sağdaki koridora saptı. "Ejderhayı da niye o kadar seviyorsan zaten, hiçbir anlam veremedim!" Dedim, Herobrine birden durdu ve bana baktı.

"Şapşal Steven, lütfen beni bir ejderhadan ve iki zombiden kıskanmadığını söyle." Dedi Herobrine, gülümsemeye devam ediyordu. Kıskanıyordum, kıskanmıştım. Ama "Ne diyorsun sen be? Seni niye kıskanayım ben? Kimsin sen, karım mısın kocam mısın?" Diye sertçe cevap verdim, kollarımı göğsümde kavuşturdum. Herobrine ufak bir kahkaha attı ve kafasını iki yana salladı. "Hadi sallanma, bir an önce End'e gidip Alex'i bulmamız lazım." Dedi Herobrine, bir anda kafamda bir şimşek çaktı ve durdum. "Hey! Alex buraya gelmiş olsa senin sevgili dostların ölmüş olurdu." Dedim, Herobrine'ın yüzündeki gülümseme silindi, derince bir nefes alıp bana baktı.

"Steve, bir şey itiraf etmem gerek. Alex burada olmayabilir..." diye konuşmaya başladı Herobrine, sözünü kestim ve "Alex şimdi Notch'un elinde olabilir! Ve sen, BİLE BİLE, bizi BURAYA mı getirdin?" Dedim, Herobrine konuşmak için ağzını açtı ama konuşmasına izin vermeden bağırmaya devam ettim. "Alex'e işkence ediyor olabilirler, şu an yardımımıza ihtiyacı olabilir! Eğer Alex'in başına bir şey gelirse hepsi senin suçun! Sonra da gelip bana ağlama, Herobrine. Korkaksın işte! Senin için önemli olan Alex'i bulup bulmak değil, itibarın!" Diye bağırdım, zıvanadan çıkmıştım. Herobrine yeniden konuşmak istedi ama izin vermedim, "Senden kral falan olmaz! Sorsan insanlar senin için ölmesin istersin ama göz göre göre herkesi de ölüme sürüklersin! Böyle şerefsizsin sen işte!" Dedim ve Herobrine'ın göğsüne yumruklar indirmeye başladım.

Herobrine sert bir kaya gibi durdu, ona vurmaya ve sövmeye devam ettim. Dakikalar, belki saatler sonra Herobrine'ın dudağının yanından kan sızdığını fark ettim, dudağı patlamıştı. Kendime geldim ve korkuyla geriye çekildim.

"Bitti mi?" Diye sordu Herobrine, hiçbir duygu belirtisi göstermiyordu.

Dilim tutuldu ve utançla titremeye başladım. Herobrine tek kelime etmeden hızla yürümeye başladı, peşinden koşturmaya başladım. Özür dilemek istedim; ona sarılmak, onu defalarca öpmek, gözlerim çıkana kadar ağlamak... Ama hiçbirini yapamadım, tek becerebildiğim şey peşinden savrulmaktı.

Basamaklı bir odaya girdik, odanın ortasında bir lav çukuru vardı. Lav birikintisinin üstünde de yatay konumda bir portal vardı, Herobrine cebinden yirmi gözü de çıkarıp yerleştirmeye başladı. Portal siyah ve mor ışıklar yayarken Herobrine dönüp bana baktı.

"Alex'in burada olmadığını tahmin etmiştim çünkü End'e giren biri ejderhayı öldürmeden oradan çıkamaz. Eğer ejderha ölseydi anlardım, hissederdim ama... Belki Notch Alex'i buraya hapsetmiştir diye düşündüm, Notch daha önceden de yapmıştı bunu... Mesela beni hapsetmişti. Ben ejderle bu sayede tanıştım ve onu öldürmeyi reddettim, dost olduk. Ben onun arkadaşı olduğum için End'e rahatça girip çıkabiliyorum ama Alex yapamaz, biliyorum. Sadece bir ihtimal... umut ettim, Steve." Dedi ve gözlerini benden çekip konuşmaya devam etti:

"Öfkeni anladım, sonuçta arkadaşının hayatı söz konusu. Emin ol onun hayatı benim için de önemli, itibar için falan değil. O kızı bulup hayallerine kavuşturmak istiyorum, ben ona söz verdim. Ve bu yüzden onu arıyorum, bu yüzden End'den bazı dostlarımı yanıma alacağım."

"Herobrine, özür dilerim..." dememe kalmadan Herobrine eliyle beni susturdu, "Tamam Steve, tamam. Hep aynı şey oluyor. Bir bok yiyorsun, özür diliyor, ağlıyorsun ve affediliyorsun. Yeter. Şimdi, burada kal ve beni bekle. Sen içeri girersen ya sen ölürsün, ya ejder. İkinize de bir şey olsun istemiyorum." Dedi ve portalın içine atlayıp gözden kayboldu.

Portala uzun uzun baktım, ve nefesimi sıkıca tuttum. Gözlerimi kapayıp portalın içine adımımı attım.

"Sen bana aitsin..." (Herobrine X Steve)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz