Bölüm 39: İntikam Kırmızısı

3.2K 371 51
                                    

Cesedin yanından kalkarken fark ettiğim ilk şey titreyen ellerimde, kıyafetimde ve dizlerimdeki kurumuş kan izleri oldu. Gözlerimi bir an olsun çekemediğim bu görüntü yüzünden yutkunamazken gözlerim yeniden doldu. Gözlerimin önünde Savaş'ın son bakışı canlandı ve bunu zihnimde tutarak ona bir söz verdim. Öleceğimi bilsem bile asla sana yapılanın intikamını almadan duramayacağım.

Adımlarımı salonun çıkışına yönlendirdim ve yanlarından geçtiğim askerlerin gözlerini uzun uzadıya üzerimde tutmasına maruz kaldım. Normal şartlar altında böyle bir şey yaşandıktan sonra benim olduğumu sandıkları kişiyi hiç düşünmeden tutuklarlardı belki de ama perişan bir halde olduğumu onlar da fark ediyor olmalıydı ki kimse yanıma yaklaşmıyordu. 

Salondan çıktıktan sonra timi bıraktığım yerde gördüm. Time bir telaş hakim olduğu için benim hızlı adımlarla salondan çıkıp park alanına doğru ilerlediğimi fark etmemişlerdi. Kimsenin beni görmediğinden emin olarak arabaların park edildiği alana ilerledim. 

Aklıma koyduğum şeye kimseyi dahil edemezdim çünkü bunu yaparken kanun dışı hareket edeceğimi biliyordum. Kimseden kendilerini zor bir duruma düşürmesini isteyemezdim, bu benim yapmam gereken bir şeydi. Eğer benim böyle bir işe kalkıştığımı öğrenirlerse de beni durduracaklarını biliyordum bu yüzden beni görmelerini istemedim.

Eğer onlar beni fark etmeden buradan uzaklaşabilirsem ben işimi bitirene kadar beni bulamayacaklarına inanıyordum çünkü Aslan Bey'in saldırıyı yapması için gönderdiği adamla olan tüm bağlantısını gizlediğine emindim. Kendisini tehlikeye atacak hiçbir adım atmış olamazdı. Bunu Gölge Bey ve istihbarattaki adamları güvenceye almış olmalıydı. 

Valenin küçük kulübesinde Güven'in ismiyle etiketlenmiş olan anahtarı bulmam biraz vakit aldı çünkü insanlar kaçışırken arabalarının anahtarını diğer anahtarlara pek özen göstermeden kapışmışlardı ve bu sırada bazı anahtarlar yere düşmüştü. Bizim buraya geldiğimiz arabanın anahtarını masanın altında, gözden uzak bir yerde buldum.

Küçük kulübeden çıkıp çoğunluğu boşalmış park alanına geçtim ve boşalmış olan alanda arabayı aramama gerek kalmadan hemen gördüm. Arabanın yanına aceleci adımlarla ulaşıp hızlıca içeri geçtim. Arabayı çalıştırıp park alanından çıkmak için gaz pedalına bastığım anda yan tarafımdaki yolcu koltuğunun kapısı açıldı. Ayağımı gaz pedalından çekip bir savunma yapmaya ve gelen kişiyi beni bırakması için ikan etmeye hazırlandım ama kapıyı açan kişi düşündüğüm gibi timden birisi değildi.

Elçin, kot pantolonu, bol kapüşonlusu ve eline aldığı sırt çantasıyla yolcu koltuğuna yerleşti ve ben onu izlemeye devam ederken sıradan bir şey yapıyormuş gibi bindiğinden beri bana bir kez olsun bakmadan arkasından kapıyı kapattı.

"Arabadan in." Sonunda konuşmam ile bakışları bana döndü. Derin bir nefes alıp yaslandı. "Ne yapacağını biliyorum. Sende, bende olan bakışın aynısı var." Dudaklarını ıslattı. "Tek başına yapamazsın Yeşim. Seninle geleceğim." İyice olduğu yere yerleşip inmeyeceğini belli etmişti ama buna rağmen kendimi tekrar ettim. "Arabadan in Elçin." Direksiyonu tutuşum sıkılaştı. "Seni bunun bir parçası yapamam."

"Ben senden çok önce de yapmak üzere olduğun şeyin bir parçasıydım. Alacağın intikam sadece senin değil. Aynı zamanda benim de." Bakışlarını benden çekti ve yan tarafımdaki camdan dışarısını işaret etti. "Ve eğer burada biraz daha oyalanırsak planladığın şeyi yapmak için bir şansımız olmayacak." 

Bakışlarımı camdan dışarıya, işaret ettiği yere çevirdim ve koşarak bize doğru gelen Yiğit'i ve onun peşinden gelen timi gördüm. "Emniyet kemerini bağla." Sözlerimden sonra ona pek fazla zaman tanımadan bakışlarımı ileriye çevirdim ve gaz pedalında bütün gücümle bastım. Park alanından çıkarken dikiz aynasından ellerini beline koymuş derin soluklar alarak uzaklaşmamı izleyen Yiğit'e baktım.

SESSİZ SİPERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin