18.Bölüm: Yaralı

1.5K 120 40
                                    







"Aynaya bak harabe gibisin, oysa sen çok güzel bir çocuktun."

Küçük Prens

                            •Yaralı•


Yaralıydım ben. Hem de öylesine üstüne bant yapıştırılıp da iyileşmesi beklenecek bir yara değildi bu. Derindi, izi kalacaktı. Kalmıştı da. Çocukluğum yaralanmıştı benim. Geçmişim kanıyordu, durmuyordu. Durduramıyordum.

Birinin kalbine kesik atıldığında iyileştirip tekrar üstü kapatılırdı. Dikiş atılırdı. İzi kalırdı ama kapanırdı o yara. Benim kapanmamıştı. Kanadıkça yakıyordu, yaktıkça daha da kanıyordu. Ben kanıyordum. Bunu bana yapan oydu.

Babam.

Keşke hiç açmasaydım o ekranı. Bir kez olsun söz dinleseydim. Benim yaram yine kanamıştı, şimdi kim kapatacaktı ? Ateş mi ? Onun sevgisi bile kapatmazdı ki bu yarayı.

"Deniz !" Abimin sesini duyduğumda bakışlarımı siyah ekrandan ayırdım. "Abim." Sıkı sıkı sardı kollarını bedenime. "Ben yanındayım abim. Ben hep yanındaydım." Başımı avuçları arasına asıp bağışlarımızı kenetledi. "Ben hep yanında olmadım mı ? Ne öğrettim ben sana ? Bizim birbirimizden başka kimseye ihtiyacımız yok."

Başımı göğsüne bıraktım. Üzüntü değildi bu içini kaplayan his. Yarım kalmışlıktı. Yaraydı işte, kanıyordu. O küçük kızın isteği babasıyla tek bir kelime edebilmekti ama babası kelimeleri hapis etmişti ona. Konuşmamıştı. O küçük kız babasının sesini yalnızca bağrışılarından duymuştu. Tek suçu aslında annesine benzemekti. Bunu çok zaman sonra anlamıştı. Deniz Karatay annesinin kopyasıydı.

"Üzülmedim ki. Sadece." Sadece ne kadar yarım olduğumu anladım abi.

Saçlarımı okşayan koca ellerin sahibine bakmak için kaldırdım başımı. Yanıma oturduğundan koltuk bi hayli çökmüştü. Başka zaman olsa gülerdim ama yine de gülümsemeye çalıştım. "Bana bir söz vermiştin hatırlıyor musun ?" Bakışları dalgalandı önce. Hatırlamaya çalışıyordu. En sonunda yerde olan bakışları bana döndüğünde alnıma küçük bir öpücük kondurdu.

"Hatırlıyorum abim." O sözünü tutardı. Tutmuştu bu zamana kadar. İlk sözü beni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağıydı. Anneme vermişti bu sözünü. İkincisi ise olur da bir gün evlenir ve çocuğu olursa ona çok iyi babalık yapacaktı. O sözünü tutardı. Bu sözü istediğim gün o adamın bizi bıraktığı gündü. Ağlamıştım hem de çok. Abim ise taş gibi durmuştu. Ağlamak istediğini kızaran gözlerinden anlamıştım ama o ağlamamıştı.

Ağlayarak abime baktığımda koluna yumruk atmıştım. Sakın sen de ona benzeme demiştim. O gün de aynen böyle başını göğsüne yaslamış, söz vermişti. Hiçbir zaman onun gibi olmayacaktı.

"Ama sanırım sen evde kaldın Çağrı Karatay. Bu yaşta o bile almaz seni." dedim gülmeye çalışarak. Düşüncelerimden kurtulmak için en iyi çare konu değiştirmek oluyordu çoğu zaman. İşe yarıyordu da.

O da gülümsedi. Saçlarıma küçük bir öpücük kondurdu. "Senin diline düştüysek yandık desene." Vallahi öyleydi. Yanmıştı kendileri.

Her şeyi boşverip bedenimi ona doğru çevirip bacaklarımı bağdaş yaptım. "Sen ciddi ciddi söyledin az önce dediğini değil mi ?" Bana çattık ya bakışlarını attığında hafiften uzamaya başlamış saçlarına daldırdı ellerini. Sıkıntıyla oflayıp yerinden kalktı.

"Çay da zehir oldu siktiğimin evladı yüzünden." diye homurdandı kendi kendine. "Sen yat ben toplarım buraları birkaç işim daha var." Başımı sallayarak onu onayladım.

TİM Donde viven las historias. Descúbrelo ahora