Gülümsedi. "Çocuk gibisin," kafasını hafifçe eğdi ve ben gamzelerini gördüm. "Sevimli."

Tabii, ne demezsin!

"Söz veriyorum, gelirsen bir şeyler atıştırırken sana anlatabilirim burayı. " Ellerini iki yana açtı. "Kim olduğumu, hatta senin kim olduğunu.."

Derin bir nefes aldım. Jussy güvenebilirsin demişti. Güvenmeliydim. Sadece ayağa kalktım ve onu takip ettim. Konuşmadı, konuşmadım. Yeşillik alanın parıldayan binaları görünmeye başladığında, sadece nasıl devam edeceğini düşünüyordum. Bu ben değildim. Burası, bu koca ihtişamlı binalar benim hayatım değildi. Birbirine geçirilmiş halka şeklindeki binanın önünde durunca Simon, ona baktım. Kafasıyla içeriyi işaret edip ilerledi, bende sessizce takip ettim.

Üçgen şeklinde masalar vardı. Her birinin sivri kısmında bir kişi oturuyordu, geri kalanlar diğer kenarlara dizilmişti. Kaşlarımı çattım, enterasan bir görüntüydü. Biraz daha ilerlediğimizde diktörken masalar biraz daha üst kısma dizilmişti ve görebildiğim kadarıyla onun üstünde de yuvarlar masalar vardı. En üstte duranlar onlar gibi görünüyordu. Bakışlarımı tekrar Simon'un sırtına çevirdiğim sırada üçgen bir masaya oturdu ve yanına oturmam için parmağıyla ufak bir işarette bulundu. Dediğini yaptım ve yanındaki sandalyedeki yerimi alıp etrafı incelemeye devam ettim.

"Yiyeceğini seçmek ister misin?" Simon'un sesiyle ona döndüm. Hafif tebessüm ediyordu. Kaşlarımı çattığımda anlamadığımı fark ederek tekrarladı. "Yiyeceğini seçmek ister misin? Birkaç seçenek var. Hangisini yiyeceğine karar verirsen senin için de getirebilirim." Eliyle köşedeki yiyecek dağıtım yerini işaret etti.

"Ne seçeneğim var?"

"Bezelye, brokoli çorbası, karahindiba suyu, havuç salatası-"

Kocaman açılmış gözlerimle bir ona bir de yemek dağıtım yerine baktım. "Dalga geçiyorsun," Bakışları sabit kalınca ağzım da hafifçe aralandı. "Değil mi?"

"Elbette hayır," dudaklarını büzdü. "Neden bu şekilde düşündün?"

"Ne saydığının farkında mısın?" kaşlarımı çattım. "Yemekler nerede? Acıktım, şakayı kesmelisin."

Surat ifademe ufak bir kahkaha attı. "Hey burası Rungena'ların yeri. Çevrene bir bak, insanların ne kadar dinç ve fit olduğunu görmüyor musun?" Gülmeye devam etti. Gülmekten iyice kısılan gözlerine hayretle baktım "Rungena olmak sağlıklı besinler tüketmek, düzenli spor yapmayı gerektirir. Aksi taktirde bu kadar güçlü olamayız."

Işaret parmağımı ona doğru salladım. "Neden güçlü olmanız gereksin? Nesiniz siz, bir çeşit deli motorcu mu?" Gözlerimi etraftaki insanlarda gezdirdim, onların tabiriyle Rungenalar. " Siyah giyinmiş bir avuç kaslı, manyak?"

Gülümsedi. " Sanırım ne yiyeceğini buldum. Her ne kadar daha çok bir etobur gibi görünsen de, eminim bunu seveceksin."

Kaşlarımı hafifçe çattım ve elimi indirdim. Yüzüme bir kez daha bakmadan az önce işaret ettiği yemek dağıtım yerine doğru ilerledi. Arkasından birkaç saniye baktım. "Konu değişikliği, aman ne iyi." Gözlerimi kaybolmak üzere olan bedeninden çekip, tekrar etrafı kısaca taramaya başladım. Gözlerini siyaha boyamış simsiyah gözlere sahip çocuğu gördüğüm an, duraksadım. Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Boynumda bir ürperti hissettiğim saniye gözlerin neden ilgimi çektiğini anlamıştım. Bakışları tanıdıktı. Bakışları o kadar tanıdık gelmişti ki birkaç saniye gözlerimi ayirmadim. Bu cehenneme giriş biletimi elime tutuşturup, senelerce yaşadığım şehirden ayrılmamı sağlayan uğursuz adamın gözlerinin bir benzeri, hatta neredeyse aynısıydı. Eğer yüzünün diğer kıvrımları benzeseydi, bunun o adam olduğuna kalıbımı basabilirdim.

GİRDAPWhere stories live. Discover now