1.2

460 36 33
                                    

...

"Şaka mısın sen ya!" dedim yukarı bakarak. Evrene sesleniyordum. "Şu ana kadar Lee Minho'yla bir kez bile yolum kesişmedi, çocuğa bilmem kaç bin kişinin geçtiği bahçe kapısında bile denk gelmedim; ne zaman yattık o zaman işimin olduğu bütün kapıları ona çıkardın. Bu kadar tesadüfte fazla ama! Bu şansı (!) herhangi bir markette Bts'den Jungkook'la karşılaşmak için verseydin hiç de fena olmazdı." oflayarak saçlarımı karıştırdım.

Söylenmeye hakkım yoktu. Yediğim haltın cezasını çekiyordum. Ama bu kafayı yemek üzere olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Ellerim cebimdeki telefonda dolaşırken önüme gelen taşı tepikledim. Dersten çıkıp Wooyoung'la konuşmaya güzel sanatlar fakültesine gelmiştim. Wooyoung'un babası emlakçıydı. Üniversiteye geçtiğimde ev aramaya başlamıştım ve o zamanlar tesadüf eseri tanışmıştık. Sevgilisi San liseden arkadaşımdı ve beni arayıp biriyle tanıştıracağını söylemişti. Buluştuğumuzda ise laf arasında ev aradığımdan bahsetmiştim. O yüksek enerjisiyle heyecanlı bir şekilde yardım edebileceğini söylediğini hatırlıyorum. O dönem çoğu şeyin kötü gittiği bir dönemdi ve onun bana gönderilmiş olan bir melek olduğunu düşünmüştüm. Pek tabi melek değildi hatta bazı durumlarda şeytanın önde gideni oluyordu ama Wooyoung'u cidden seviyordum.

Yarım saatlik bir konuşmanın ardından bana hazırladığı ev listesinde Minho'nun bulunduğu apartmanın olduğunu öğrenmiş ufak çaplı bir kriz geçirmiştim. Evden taşınma fikri birkaç aydır aklımdaydı ama bunu eyleme geçirmem zaman almıştı. En doğru kararın bu olduğuna emindim ama önüme bu denli büyük bir taş çıkmasını beklemiyordum. Cidden Minho, her yerden çıkmak zorunda mısın!

Sabah Wooyoung'u aradığımda ne kadar mutluydum oysaki. Dudağımı büzerek iç geçirdim. Böyle zamanlarda kendime acımadan edemiyordum. Bir şeylerin hep zora koşmasından sıkılmıştım.

Telefonumu cebimden çıkarıp Wooyoung'un bulduğu evlerin sahiplerinin numaralarında göz gezdirdim. Buraya o kadar da yakın olmayan birinde karar kıldığımda yana kaydırarak çalan telefonun dıt sesini dinledim. Bir yerden başlamam gerekiyordu.

...

Şehrin orasında burasında üç farklı ev gezmiş, içimdeki tüm umutların yerle bir olmasını çaresizce izleyip buraya gelmiştim. İlk gezdiğim ev aralarında en beğendiğimdi ama okul tarafına giden bir tane bile otobüs yoktu. İki aktarma yapmam gerekiyordu ve bu benim gibi uykuyu seven biri için çekilecek çile değildi. İkincisinin kirası oldukça fazlaydı ve şuan kaldığım eve nazaran oldukça küçüktü. Evde vakit geçirmeyi seviyordum ve beni daraltan bir yerde aylar geçiremezdim. Üçüncüsü ise içler acısıydı. Ev güzel olmasına güzeldi ama aile apartmanıydı. Ben daha evden çıkmadan yan komşunun kocasıyla ettiği kavgaya şahit olmuştum. Bir ateşten çıkıp diğerine atlayamazdım.

Ve şimdi de bir buçuk hafta önceye kadar karmakarışık duygularla çıktığım evin sokağındaydım. Taş yolu elim cebimde yürürken bedenime o zamandan kalan birkaç his yayıldı. Utanç, korku, pişmanlık ve bunların getirdiği nefret. Kendimden nefret etmiyordum ama kıyısından döndüğüm de bir gerçekti.

Binanın önünde telefonu kulağına götüren genç adamı gördüğümde derin bir nefes aldım. Telefonum titrese de oralı olmadan ilerledim. Gülümseyerek selam verdim. "Merhaba, siz Bay Kim olmalısınız." Parlak bir gülümsemeyle o da selam verdi. Şuan olduğum yer beni fazlasıyla germeseydi mest olacağıma emindim. Hayatım boyunca görüp görebileceğim en yakışıklı adam olduğuna emindim.

"Siz de Bayan Kim olmalısınız." Ve hayatımda gördüğüm en kibar adam.. Birkaç saniyelik bakışmanın ardından gülerek başımızı eğdik. Bana sorduğu sorulara cevap verirken apartmanın kapısını açmasını izliyordum. Bina öylesine güzeldi ki yaşadığım bu saçma durum olmasaydı geri kalan ömrümün her saniyesini burda geçirmek isterdim. Ne yirmi birinci yüzyıl mimarisine uyuyordu ne de kore mimarisine. Beyaz taştan bir binaydı ama pencerelerinin süslenme sekli bin dokuz yüzlü yılları anımsatıyordu. Balkonları ise apayrı güzellikteydi. Yokuşun başında olduğu için önü fazlasıyla açıktı ve şehir manzarası büyüdüğüm evin konumundan olsa gerek en sevdiğim şeylerden biriydi.

remord | lee knowWhere stories live. Discover now