Bölüm 5: Ruhun Yükü

167 29 43
                                    

Merhaba kıymetli okurlarım.

Nasılsınız? Umuyorum ki çok iyisinizdir.

Beşinci bölümümüz ile karşınızda olmaktan çok mutluyum.

Sizlerde ufacık oylarınız ve yorumlarınız ile beni mutlu edebilirsiniz.

Fazla uzatmadan bölüme geçiyorum.

Keyifli okumalar🎈

💙BEŞİNCİ BÖLÜM:🖤

"RUHUN YÜKÜ."

💙🖤

*Bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürekler...

Melina'dan:
***********

Hayat gerçekten de çok acayip bir kısır döngüden ibaretti. Bazıları yaşadığı için ölüyorlardı, yaşıyorlar, hayattan beklentilere giriyor, o beklentilerin bazılarına ulaşıyor bazılarına ise ulaşamayarak, hayırlısı diyerek geçmekle avutuyorlardı kendilerini. En sonundaysa onlar için ayrılan yolun sonuna gelerek ölüyorlardı. Bu yolda bazen üzülüyor, bazen seviniyor, bazen ağlıyor, bazen ise gülüyorlardı. Bazen düşüyor, ama bir şekilde düştükleri yerden kalkmak için de didinip duruyorlardı.

Bazıları ise ölmek için yaşıyorlardı. Vücutları cansız bir beden, içindeki ruhsa çürük. Tıpkı benim gibi. Ölmek için yaşayanların en alasıydım ben. Yaşamayı kendime haram biliyor, bir an önce öleceğim, kardeşime, babama ve bebeğime kavuşacağım günün hayali ile yaşıyordum.  Onca vebal taşıyan sırtım bükülmüştü. En sevdiklerimin hayatlarını tek günde mahveden ben yaşamayı hak etmiyordum. Bana ayrılan yolun bir an önce uçurumuna ulaşmak istiyordum. O uçuruma ulaşmak ve çürük ruhuma ev sahipliği yapan vücudumu uçurumdan aşağı atmak istiyordum...

Gözlerim mutfağımın duvarından astığım saate takıldı. Gece saat bir buçuktu. Nisan sonunda olsak dahi, havalar hala tamamen ısınmamıştı. Zaten ısınsa bile üşümeye her an hazır olan vücudum çoğu zaman yaz aylarında bile üşürdü. Özellikle de son iki yılda...

İfade verdiğim günün üstünden iki hafta kadar geçmişti. Bu iki haftada Suna ile tanışmış, Melisa'nın anne ve babasının ayrıldıklarını öğrenmiştim. Doğruyu söylemek gerekirse bu habere oldukça şaşırmıştım. Fakat ayrıntıları ile bilmediğimden dolayı herhangi bir yorum yapma cesaretine sahip değildim. Zira insanoğlunun bu kalleş hayatta neler neler yaşadığının, ne acılara katlandığını çok iyi biliyordum.

Hafta sonunu Melisa annesinde kalmıştı, o sebeple Suna anlatmıştı üstü kapalı şekilde durumu bana da. Suna bizimle tanıştıktan sonra neredeyse her sabah uğrar olmuştu pastaneye. Hem beni hem de Nazlı'yı çok sevmiş, bizimle hemencecik kaynaşmıştı. Zaten çok cana yakın ve akıllı bir kız gibi gözüküyordu Suna.

Mirhan'la ise bu süreçte ara sıra karşılaşsak da önemli bir şey konuşmuyorduk. Hal hatır, selamlaşma dışında bir tek hırsızlık olayını konuşmuştuk. Fakat garip bir şekilde onun gözlerinde son zamanlarda çok garip ve anlamlı bakışlar yakalıyordum bana karşı. Belki de beynimin bana oynadığı bir oyundu bu durum, bilmiyordum.

Üzerimde gri uzun kollu tişört ve eşofmandan oluşan takım vardı. Mutfak masasının arkasında oturuyor, dumanı tüten sert kahvemi yudumluyordum. Yine ve yeniden uyku tutmamıştı beni. Zaten son iki yıldır gün içinde en fazla dört, bilemedin beş saat uyuduğumu biliyorum. Gerisinde ya uyku tutmaz, ya da kabuslar izin vermezdi.

MAVİ KARANLIKWhere stories live. Discover now