4. BÖLÜM

203 32 82
                                    

Oylamayı, yorum yapmayı ve arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın kuzularrr🧸🧸

                                🍁

Yabancı ile aramızda geçen konuşmanın üzerinden neredeyse 5 saat geçmişti. Vakit neredeyse gece yarısına ulaşmak üzere. Yaklaşık 3 saat önce beni akşam yemeğine çağırmıştı ve tabiki de gitmedim. Ama şuan ise açlıktan neredeyse perdeleri kemirmeye başlayacam.

Gurur insanı açlıktan bile öldürür!

Açlıktan atasözü oluşturacak seviyeye geldiğimde daha fazla dayanamayarak yataktan kalktım. Saat gece yarısını bulduğuna göre bence uyumuştur. Sessizce odamın kapısını aralayarak kafamı koridora doğru uzattım. Kimsenin olmadığına emin olduğumda ise parmak uçlarımın üzerinde ilerlemeye başladım. Sadece iki kişinin olduğu sarayda neden bir orduya yetecek kadar oda var o da muamma.

Farkettigim diğer şey ise onun odasının nerede olduğunu hala bilmiyordum. Ama bir dakika bana ne ki bundan? Herneyse ben işime odaklanmalıyım.
GÖREVİMİZ TEHLİKE!

Ama bir dakika! Minik bir sorunumuz var. Mutfak nerede? MUTFAK! Offf!

Sessizce merdivenleri indikten sonra gezinmeye başladım. Yemek masasını geçtikten sonra sağ tarafta karşıma çıkan ilk kapıyı araladım sessizce. Fakat burası mutfak değil bir kütüphane. Aramaya devam.

Aynı bu şekilde yaklaşık beş odaya daha bakıp hepsinde hüsrana uğrayınca artık vazgeçip odama dönmek için merdivenlere yöneldim. Ama tam o sırada sol taraftan bir ses geldi.

Eyvah! Umarım uyuyorsundur yabancı.

Sessizce o yöne gittiğimde sesin açılan bir kapıdan geldiğini fark ettim. Biri mi var içeride acaba?

Bunu öğrenmenin tek yolu tabiki de bakmak. Aralık olan kapıdan içeriye doğru baktığımda hiç kimsenin olmadığını ve buranin aradığım yer olduğunu gördüm.

BİNGOO! İşte mutfak.

Sakince kapıyı araladım ve içeri girip etrafımı suzmeye başladım. Kocaman bir mutfak. Köşede oturma alanı ve bir yemek masası daha. Pencerelere doğru baktığımda hepsinin kapalı olduğunu gördüm. Peki rüzgardan değilse kapı nasıl açıldı acaba? Herneyse açılmıştır işte.

Buzdolabını aralayınca karşıma çıkan manzara midem için şenlikti. Çünkü yemek demek aşk demek, yemek demek ben demek , yemek demek yaşam-. Herneyse fazla konuşmaya gerek yok.

Yan taraftaki dolaplara ilerleyip kocaman bir servis tabağı aldıktan sonra tekrar buzdolabına ilerledim. Bir parça tavuk , iki parça börek, köfte, patates, ve daha sayamayacağım kadar şey ile tabağımı doldurduktan sonra masaya ilerledim. Tabağa iştahla baktıktan sonra hiç utanmadan yemeğe gömüldüm. Neyden utanacaktım ki?

Tabağı silip süpürdükten sonra masada ki meyve tabağına uzandım. Bol bol erik , muz , çilek ve kivi yedikten sonra tabağımda kalan son böreği yemek için ağzıma attım fakat atmaz olaydım. Ne su, ne meyve suyu herhangi bir içecek almamıştım ve şuan boğazımda kalan börekten nasıl kurtulacağımı kesinlikle bilmiyorum. O kadar şiddetli öksürmeye başladım ki sırf yabancı uyanmasın diye öksürüğümün üzerine birde elimle ağzımı kapatınca neredeyse ölüyordum.

Nihayet akıl edip su almak için hareketlenmiştim ki bana doğru uzatılan su dolu bardağı görmemle hem ben hem de öksürüğüm yerimize sindik.

Suyu kimin uzattığına baktığımda ise karşımda kendini gülmemek için tutan bir yabancı gördüm.

HASS-

ÖLÜMCÜL TAÇLARWhere stories live. Discover now