7| hayatın, hayatımdı; ellerimden kaydı.

48 10 0
                                    

bugün itibariyle cehennemim başlayalı tam tamına iki ay dolmuştu ve söyleyebilirim ki, bu süreçte de pek bir şey yaşanmamıştı. onun bu sessizliği ve hamle yapmaması, hatta kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yapmıyor oluşu beni korkunç derecede gerse ve ölümüne gerilmemi sağlasa da beklemekten başka bir çarem de yoktu. iki haftadır dışarıya çıkamamış olmak da boğucuydu ve şimdi akşam olmak üzereydi. ben de yeni uyanmıştım.

komodinde yer alan yarısından daha az kalmış viski şişesiyle bakıştım sonra, kafam çatlıyor gibiydi bu yüzden büyük bir bardak su doldurup onu içtim. terlemiştim oldukça ve bok gibi hissediyordum, oflayarak kalktım yatağımdan ve bir sigara yakarak etrafa bakındım. belki bir kahve yapsam iyi olurdu, sert ve şekersiz bir kahve beni ayıltabilirdi. sigaradan çektiğim nefesi üfleyerek çıktım odadan, zerre rahatsız olmuyordum elimde sigarayla gezmekten. özellikle eğer onu rahatsız ediyorsa ayrıca bir keyif duyardım bunu yapmaktan ama bunu da pek bilmiyordum.

merdivenlerden aşağıya inerek mutfağa giriyorum ve açık olan ışıkla onun da burada olduğunu anlıyorum, kalçasını tezgaha yaslamış ve elindeki bardağı yudumlarken pek bir düşünceli görünüyor. geldiğimi görünce bakışları beni buluyor, irislerinin beyazları kanlanmış. sanki ağlamış gibi, sormak istesem de beni muhtemelen tersler diye düşünüyorum o yüzden bu düşüncemi kafamdan silip cezveye su koyuyorum, sonra da ocağa koyuyorum onu. bir fincan alıp kahveyi içine koyarken göz ucuyla kendime engel olamayarak yine ona bakıyorum. kısa bir süre sonra onun donuk sesi ulaşıyor kulaklarıma. "bakma bana öyle, uyuyamıyorum sadece."

"bence uyuyamamaktan ziyade ağlamış gibi duruyorsun," diyorum yavaşça. "iyi misin?"

"iyiyim." bardağından büyük bir yudum alıyor. "sen de yorgun görünüyorsun. bütün gün de odandasın ama, hiç mi uyumadın?"

"yeni uyandım aslında, muhtemelen fazla uyumaktan böyle görünüyorumdur." neden bitkin göründüğüm belliydi aslında. bütün gecedir içmiştim ve buna rağmen o kadar zorlukla uykuya dalabilmiştim ki. daha doğrusu bedenim bu kadar kimyasala karşı isyan bayrağını sallamıştı ve zihnim kendini zorla teslim etmeyi başarabilmişti uykuya.

kafasını sallıyor. "çok bunaldım, dışarı çıkıp hava alacağım biraz. istersen benimle gelebilirsin." gözlerim parlıyor resmen bunu duymamla. yüzüme çarpan buz gibi rüzgarı, geceleri amaçsızca dolanmayı çok özlemiştim. hayatta yapmayı sevdiğim tek şey olabilirdi ve bundan zaten iki aydır tamamen mahrumdum. o yüzden şimdi biraz dışarıya çıkmak bana da çok iyi gelebilirdi. kaynamış suyu bardağa döküp sonra masaya oturuyorum. "aslında çok güzel olur. bana da iyi gelir açıkçası."

bütün o pislikten uzak bir şekilde sadece dolaşmak. gençken yaptığım gibi.. bunu çok özlemiştim. sırf bu bile derin düşüncelere dalmama sebep olabilirdi ama bunun sonu yine geçmişte son bulacağından düşünmemeye çalıştım. yani en azından denemeye, bakışlarım bardaktan çıkan buhara odaklıyken sandalyenin çekilme sesini duydum. o da yanıma oturmuştu. cebimdeki sigara paketinden bir dal alıp yaktım ve masada duran paketten o da bir dal çekti sonra.

"sigara içtiğini bilmiyordum." evet, buna biraz şaşırmıştım çünkü gençliğimizde o sigara içmemden nefret ederdi, o zamanlar o rahatsız oluyor diye evin içinde içmezdim. "evet, bunaldığım zaman içiyorum sadece." diye mırıldandı. sesi de oldukça dalgın çıkıyordu zaten. kafasını bir şeylerin kurcaladığı ya da bir şey olduğu çok açıktı ama bana anlatmasını da beklemiyordum pek tabii. yani haklıydı da çünkü canını sıkan şeyi bana açsa dinlerdim evet ama empati yapamazdım, ne yazık ki öyle bir insani duyguya sahip değildim. ne akıl verebilirdim ne de sorununu çözmesi için bir şey söyleyebilirdim. teselli bile edemezdim onu çünkü ne diyeceğimi bilemezdim.

vagrant, taekookDonde viven las historias. Descúbrelo ahora