2

233 12 9
                                    

Medya: Chiristien

Otobüsün ufak sarsınıtısı ile uykusundan sıçrayarak uyanan genç çocuk bir an afallamıştı. Deplasmanda maç yapmaktan nefret ederdi. Kafasını pencereye çevirdiğinde çoktan Toskana'ya geldiklerini farketti. Çok geçmeden kalacakları otele varan takım otobüsü ile sırayla otosbüsü boşaltıp içeri adımladılar.

Geldiği gibi kendini yatağına bırakmış gözlerini dinlendirmeye başlamıştı Aras. Yol onu tutardı bu nedenle otobüs ve arabayla bir yerlere gitmekten hiç hazzetmezdi. Odanın kapısı açılınca kimin geldiğine bakmak amacıyla kafasını kaldıran çocuk tabii ki yine Nico ile karşılaşmıştı. Her deplasman onunla aynı oda da kalırdı zaten. "Kalksana Ares! Gelene kadar uyudun zaten sıkıldım, bir şeyler yiyelim." bozuk İngilizcesiyle konuştu Arjantin asıllı Nico. "Ares değil Nico. Aras Aras." diyerek düzeltti onu genç çocuk. "Ben böyle demeyi seviyorum sana ne. Hadi kalk öleceğim açlıktan, herkes yemek yiyor." derken yatakta yatan çocuğun kolundan çekiştiriyordu. "Tamam, tamam bırak geliyorum." derken kıkırdıyordu sarışın çocuk. "İnter'in maçını izledin mi?" diye sordu Nico otelin restoranına inerken "Onların maçlarını izlemediğimi biliyorsun Nico neden soruyorsun?" diye çıkıştı Aras. "Chiristien sakatlıktan yeni kurtuldu ya ilk maçını belki izlemişsindir diye sordum." dedi çekinerek Nico. "Yok izlemedim bana ne o adamdan.". Nico'nun söyleyecekleri boğazına dizilip kalmıştı. Yemeğe gidene kadar hiç konuşmamış, yerken de sadece yemeğe odaklanmışlardı.

Dün akşamki maçı kazanan İnter, Aras'ı fazlasıyla sinirlendirmişti. Ne olursa olsun İnter'in maçlarını izlemeyi reddediyordu. Asla oturup 90 dakika boyunca o beş para etmez herifleri izleyemezdi. Yalnızca maçın sonucuna bakar geçerdi. Golleri kimin attığına ise hiçbir zaman bakmazdı çünkü o herifin ismini okumak bile fazlasıyla delirtiyordu Aras'ı. Yemeğini bitirip arkasına yaslandığında bir yandan yemek yiyen bir yandan sohbet eden takım arkadaşlarını dinlemeye başladı. Chiristien'den bahsettiklerini işitince ise yerinden sinirle kalkıp odasına ilerledi. Bu adamın adını dâhi duymaya katlanamıyordu. Öylesine nefret ediyordu ki eline geçse bir kaşık suda boğardı. Odanın kapısını sertçe kapatıp soyunmaya başladı, soğuk bi duş kendine getirecekti onu. Banyoda vaktin nasıl geçtiğini anlamayan genç çocuk, Nico'nun uyarmasıyla kendine gelmişti. Suyu kapatıp havluya sarıldığında ise soğuktan titriyordu. Bir an önce pijamalarını giyip kendini sıcak yatağına bıraktı ve uykuya daldı.

Maçın başlamasına son 15 dakika kalmışken soyunma odasında oturuyordu genç çocuk. Bekleyip bekleyip tam maçın olacağı gün üşütmüştü işte. Biliyordu zaten böyle bir şey olacağını. Termosuna koyduğu bol limonlu ıhlamurunu yudumluyor ve maçta hiçbir aksilik olmaması için dualar ediyordu. Birden yanına gelip oturan Mario ile irkilmişti. Takımın en küçüğü olan Mario gülümseyerek "Ne yapıyorsun burada yalnız başına?" diye sordu. İşte bu takımın en sevdiği özelliklerinden biri buydu sarışının. Şuan İnter'de böyle tek başına oturuyor olsaydı kimse sikine takıp yanına gelmez kendi işine bakardı. Ama burası öyle değildi işte. Burada bir aile olmuşlardı, öylesine bağlanmış ve kenetlenmişlerdi ki birbirlerine bu onlara şampiyonluğu bile getirebilirdi. Futboldaki asıl önemli şey oynanan oyun değil oynadığın kişilerdi çünkü. "Üşütmüşüm biraz, dinleniyorum." diyerek yanıtladı Mario'yu. "Geçmiş olsun. Dikkat et kendine." diye karşılık verdi hemen Mario. "Teşekkür ederim Mario. Havalar soğuyor sen de dikkat et." dedi gülümserken Aras, sonra devam etti "Bugün ilk defa ilk 11'de çıkıyorsun heyecanlı mısın bakalım?". "Üf hem de nasıl. Çok mutluyum, heyecandan altıma işeyeceğim neredeyse." verdiği cevaba gülen Aras'a bakıp Mario'da kıkırdamaya başladı. Teknik direktörün maç öncesi ufak taktiklerini verme faslı bitince sahaya çıkmaya başladı teker teker oyuncular. Milan'ın başlattığı oyunda, ilk yarı boyunca binlerce pozisyon yakalamışlar lakin topu kaleye sokamamışlardı. Golsüz eşitlik devam ederken, hakemin düdüğü çalmasıyla ilk yarı sona ermişti.

Empoli'nin başlattığı ikinci yarı ise birincinin aksine hiç pozisyon yakalayamıyor ve yakalayamadıkları gibi topu ayağında bile tutamıyordu Milan. Hiç kimse sorunun ne olduğunu anlayamazken 52. dakikada ağlarına giden top ile iyice morali bozulmuştu herkesin. Oyunu yeniden başlatan Milan artık kendine gelmeli ve bu maçı almalıydı. Sağ kanatta top bekleyen Aras, ayağında top ile orta sahada ilerleyen Elvis'i izliyordu. Önü kapanan Elvis, pası boşta olan sarışın çocuğa atınca ayağındaki top ile hızla ceza sahasına doğru ilerlemeye başladı Aras. Karşı takımın defansına attığı çalımla Milan taraftarından destekleyici sesler yükselirken ortayı açtı çocuk. Mario'nun kafasına tam oturan top ile sonunda karşı takımın ağlarına girmişti top. Rahat bir nefes alıp Mario'ya doğru koştu genç çocuk. Sıkıca sarılıp tebrik etti çocuğu, sevinçten yerinde durmayan Mario ise gülümsemekten başka bir şey yapamıyordu. İlk 11'de çıktığı yetmezmiş gibi bir de gol atmıştı öylesine mutluydu ki Empoli'nin oyunu ne ara tekrar başlattığını anlamamıştı bile. Karşı takım oyuncuları kendi aralarında paslaşarak Milan kalesine kadar gelmiş ve şutlarını çekmişti. Kalecinin zorlanmadan yakalıdığı top ile atak sırası Milan'daydı...

Beraberliğin devam ettiği maçta, karşılıklı top kayıpları yaşanırken son düdüğün çalmasıyla yorgunluk ve gerginlikten kendisini yere bırakmıştı Aras. Öylesine sinirli ve hırslıydı ki karşısına çıkanı gebertebilirdi şuan. Bu maçın berabere bitmesi gerçekten hiç iyi olmamıştı. Bir de bu yetmezmiş gibi haftaya Juventus derbisi vardı. Morali iyice bozulmuştu genç çocuğun. Gözlerini etrafta gezdirince kendisi gibi üzgün takım arkadaşları ve otoriter teknik direktörünü gördü. Samuel Torres, hepsinin ağzına sıçacaktı. Oturduğu yerden ayaklanıp kendilerine moral vermeye çalışan Milan taraftarına baktı genç çocuk. Yüzündeki ufak tebessümle onları izlerken gerçekten sevildiğini hissetti.

Ezeli Rakip | bxbWhere stories live. Discover now