1

512 17 19
                                    

Medya: Aras

Şiddetli yağan yağmurdan kaçmaya çalışan sarışın çocuğun üzerinde koyu gri kapüşonlu ve siyah bol eşofmanından başka bir şey yoktu. Yine hava almak amacıyla dışarı çıkmış ve farketmeden evden epey uzaklaşmıştı. Yeni başlayan yağmurdan korunmak amacıyla bir yer arıyor lakin gözüne hiçbir yer buna uygun gelmiyordu. Normalde yağmuru seven biriydi ama iki gün sonra maçı vardı ve bağışıklık sisteminin zayıflığı nedeniyle kendine fazlasıyla dikkat etmesi gerekiyordu. Öyle zor bir maç değildi ama futbolda ne olacağı belli olmadığından her maça derbi gibi hazırlanırdı sarışın çocuk. Asıl önemli olan ise şuan ezeli rakibi olan takımın averaj farkı ile lider olmasıydı. Bu maçı büyük bir farkla kazanıp liderliği onlardan almalı ve kimin daha büyük olduğunu herkese göstermeliydi.

Geçen sene İnter'den ayrılmış ve Milan'a transfer olmuştu sarışın çocuk. Haliyle İnter taraftarı ve takım oyuncuları ona cephe almış durumdaydı. Her derbide üzerine yürür ve sakatlamaya çalışırlardı. Bunu yapmaları normaldi çünkü zamanında takımın en iyi oyuncusuydu. İnter'e transfer olduğunda daha 19 yaşında olan genç çocuk; Altınordu altyapısında yetişmiş, sonrasında Başakşehir'e transfer olmuştu ve bunlar o daha 16 yaşında bir çocukken yaşanmıştı. Orada da kendini kanıtlayıp Fatih Terim'in radarına girmiş, 3 yılını da Galatasaray'a adadıktan sonra hayatının dönüm noktası olan Barselona maçı ile tüm dünyaya adını duyurmuştu. Barselona gibi bir takıma hattrick yapmıştı çünkü. Şimdi ise İtalya'da ülkesini temsil ediyor ve milleti tarafından gurur ile karşılanıyordu.

İnter'e dört yılını veren genç çocuk bu dört yılda iki şampiyonluk görmüştü ve bu şampiyonluğun birincisi tamamiyle onun sayesinde olmuştu. Her takımın zaman zaman olan çöküş döneminde transfer olmuştu inter'e. İlk gittiğine hem küçük hem de yeni olduğundan yedek kulübesinden çıkamam diye düşünen genç çocuk yanılmıştı, çünkü Inter çöküşü nedeniyle tüm tuşlara basmıştı. Bastığı en doğru tuş ise tabii ki bu çocuk olmuştu. Onun sayesinde bu çöküşten kurtulmuşlar, aynı senede de kupayı kazanmışlardı. 3. yılında ise yapılan yeni transfer ile İnter'deki çöküşü başlamıştı genç çocuğun. Bu çöküş oynayışından değil tamamen zihninden kaynaklanan bir çöküştü. Henüz 29 yaşında olmasına rağmen Manchester City efsanelerinden olan Fransız asıllı Chiristien Louis İnter'in yeni transferi, bu genç çocuğun ise katili olmuştu. Taraftarlar tarafından ilgi ve sevgi ile karşılanmış, sarışın çocuğun ise tam anlamıyla pubucu dama atılmıştı. Kendini 4 yaşındayken yeni bir kardeşi doğmuş ve ev halkının bütün ilgiyi ona vermesiyle yapayalnız kalmış bir çocuk gibi hissetmişti sarışın. Bütün ilgi onun üzerindeyken birden birisi gelip tüm gözleri üzerine çekince elbette bundan hoşnut olmamıştı genç. Geçirdiği son yıl ona zehir gibi gelirken takımda yalnız kalmıştı, psikolojisi de iyice bozulmuştu. Her şey gibi bunu da abartan sosyal medyada ise kendisi hakkında gördüğü editlerde onu fazlasıyla üzüyordu. Bu çöküşten faydalanan Milan ise genç oyuncuyu transfer etmek amacıyla çalışmalara başlamıştı. Her ne kadar psikolojisi yerlerde olsa da eski oyunundan hiçbir şey kaybetmemişti çocuk. Bu nedenle İnter onu kaybetmek istemiyordu. Sarışın çocuk kendi isteğiyle ayrılıp Milan'a transfer olunca da olanlar olmuştu işte.

Hâlâ yağmurdan kaçmaya çalışıyor, sığınacak bir yer arıyordu. Sonunda gözüne çarpan bir fırın ile yönünü oraya çevirip ilerledi. Kapıyı açınca yüzüne vuran sıcaklık ve burnuna gelen mükemmel kokularla mest olmuştu çocuk. Elini cebine attığında ise karşılaştığı boşlukla istemsiz kaşları çatıldı. Sonrasında aklına cüzdanını evde bıraktığı geldi ve sıkıntıyla nefesini dışarı üfledi. Boş gözlerle kendisini izleyen satıcıya hafifçe gülümseyip geldiği yerden geri çıktı. Yağmur hâlâ devam ediyordu lakin rezilliği hasta olma korkusunun önüne geçmiş ve evinin yolunu tutturmuştu genç çocuğa. Seri adımlarla kaldırımda yürüyen çocuk, yoldan hızla geçen büyük siyah arabanın kurbanı olmuştu. Araba, tekerinin altındaki su birikintisini gencin eşofmanının paçalarına sıçratmış ve sonrasında hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmişti. Uzaklaşan arabayı izleyen sarışın ise sinirden ağlamak üzereydi. Adımlarını daha da hızlandırıp yoluna devam etti.

Kapının önünde yarım saattir bekliyor ve zile basıyordu lakin ev arkadaşı kapıyı açmıyordu. Evden çıkmadan önce anahtarını bulmaya çalışan genç çocuğu "Gerek yok ben evdeyim" diyerek engellemişti, şimdi ise ne telefonuna bakıyor ne de kapıyı açıyordu, tam dayaklıktı. Çocuk, biraz daha kapının önünde bekleyip en sonunda ayaklandı. Bu herifin eve geleceği yoktu. Binadan dışarı çıkınca yağmurun durduğunu farkedip biraz daha rahatladı. İki sokak ötede takım arkadaşlarından birinin evi vardı. Oraya gitmekten başka çaresi yoktu. Tam adımını atacağı sırada Erkan önünde belirmişti. "Neredesin lan sen şerefsiz? Yağmurda ıslandım yarım saat, üstümde kurudu. Birde bana 'gerek yok ben evdeyim' diyorsun, bok evdesin. Yarım saattir seni bekliyorum burda en azından anahtarımı almamı engellemeseydin. Hasta olursam bakacaksın bana iki günde iyileşmezsem ağzına sıçarı..." hırsla konuşmaya devam eden çocuğun ağzını eliyle kapattı Erkan, ve konuştu "Aras. Lan dur bi oğlum sakin ol. Taramalıya bağladın yine. Keyfimden gitmedim, içeri gel konuşalım." genç çocuğu omzunun altına alıp ilerletmeye başladı Erkan.

Üzerindekilerden bir an önce kurtulup sıcak bir duş almıştı genç. İşi bitince ise Erkan'ın yanına oturdu ve "Anlat neredeydin?" diye sordu. Elindeki telefonu kapatıp kenara koyunca konuşmaya başladı Erkan "Sen gittikten sonra çok geçmeden zil çaldı. Kapıyı bi açtım karşımda Tuğba" gözlerini açabildiği kadar açıp şaşkınlıkla "NE!" diye haykırdı Aras. Erkan devam etti "Valla. Birden görünce neye uğradığımı şaşırdım bende. Sen her an eve gelebilirsin diye de dışarı çıkardım. Maç için kampı var başka şehire gitti hiç boş vakti yok diye de ufak bi yalan söylemiş olabilirim." diyerek sırıttı. "Hay sikeyim böyle işi. Evin adresini nereden bulmuş bu kız?" diye söylendi genç çocuk. "Valla babasını biliyorsun kardeşim, bir dediğini iki etmez bulması iki saniyesini almamıştır bence." "Haklısın" diye mırıldandı Aras. "Kusura bakma sana da fazla çıkıştım benim için yapmışsın her şeyi" mahcupça konuşan genç çocuğa sırıtarak "Sorun yok be abi alışkınız biz" derken burnunu çekip parmağıyla dokundu Erkan. Bu hareketi sarışını da gülümsetmişti. "Peki şimdi nerede?" diye sordu merakla. "Bi otele yerleştirdim. Türkiye'ye göndermeye çalıştım ama gitmedi. Önünde sonunda görüşeceksiniz yani, ben yalnızca bunu biraz ertelemiş oldum." diyerek cevap verdi Erkan. Aras ise kafasını sallamakla yetindi.

Tuğba tamamen ailesinin zoruyla görüştüğü, zengin bir iş adamının kızıydı. Ona en ufak bir duygu beslemiyordu genç çocuk ama bunun aksine Tuğba kendisine deliler gibi aşıktı ve gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Zengin bir ailenin tek kızı olarak dünyaya geldiği için fazlasıyla şımarık ve her istediği olan bir kızdı. Sürekli Aras'tan ilgi bekler, sevgisini söz ve davranışlarıyla göstersin isterdi lakin gösterebileceği bir sevgisi yoktu genç çocuğun. Anlamadığı şey ise neden karşı tarafa ilgiyi onun vermesi gerektiğiydi, Aras'a göre asıl ilgi ona verilmeliydi. Daha fazla bu ilişkiyi yürütemeyeceğini anladığında ise buna bir son vermişti. Daha ayrılalı dört gün olmuştu ama bu dört gün bile Aras için o kadar mükemmel ve rahat geçmişti ki yenilendiğini hissetmişti çocuk. Şimdi ise tekrar gelip rahat hayatının içine sıçmıştı Tuğba. Maçtan önce onunla konuşamazdı çünkü hem morali düşebilirdi hem de Erkan'ın minik yalanı vardı. Onunla görüşmediği için de maç boyunca onu düşünecekti. Bugün gerçekten sınanıyordu genç çocuk. Eliyle saçlarını dağıtıp odasına doğru ilerledi. Kendini yatağına bırakmasıyla uykuya dalması bir oldu.

Ezeli Rakip | bxbWhere stories live. Discover now