[2]

783 32 3
                                    

Duyduğum o ses, bu eski ve soğuk köprü kadar güçlüydü. Muhtemelen bir kurşun sesiydi. Hatta kesin kurşun sesiydi.  O anda yanımdan bir hışım ile geçen Halil İbrahim'e baktım. "Yasemin" diye bağırıyordu. Sesini bütün Artvin duymuş olmalıydı. Olduğum yerde bekliyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Çok geçmeden üç el silah sesi daha duyulmuştu.
Hızlı adımlarım, hıçkıra hıçkıra ağlayan güçlü sesin yanına gelince durdu. Yerde cansız yatanlara baktım Yasemin, ismini bilmediğim iki adam ve Tarık... Anlaşılan Halil İbrahim de elini kana bulamıştı. Bu onun ilk suçu muydu bilmiyorum ama son olmayacağı şu an gözlerimi üstünde tuttuğum Tarık'tan belliydi. Kim bilir onun kanı için ne bedeller ödenecekti.

Gerçekten ne yapacağımı bilemiyordum. Bir yanda ne olursa olsun cansız yatan kardeşim duruyordu. Bir yanda ise sevdiğim kollarında sevdiğinin cansız bedenini taşıyordu. İlk önce Tarık'ın yanına çöktüm. "Bu dünya da içinde saf bir kötülükle yaşadın. İçinde ki karanlığa çok kez elimi uzattım. Ama sana yetişemedim. Affet beni kardeşim.  Keşke daha çok çabalasaydım da kötü bir kalple, kötülük yaparak ölmeseydin. Her şeye rağmen bu dünya da biraz mutlu ol isterdim. Gittiğin yerde çok korkma." Tarık için bu kadar üzüleceğimi düşünmezdim. Ama gözümden akan yaşları durduramıyordum.
Kendimi toparlamaya çalışarak Halil İbrahim'in yanına gittim. Hâlâ Yasemin'in cansız bedenini uyandırmaya çalışıyordu.
"Yapma" dedim. "Bırak rahat uyusun." O an kafasını şiddetle bana çevirdi. Kan çanağı olmuş gözleri ile bana baktı. Benden nefret ediyor gibi.

Yasemin'i nazikçe öpüp bedenini yere bıraktı. Sonra ani bir hamle ile silahını alıp üstüme yürüdü. "Niye lan? Niye Zeynep? Bana bunca acıyı neden yaşattın? Canımı niye söküp aldın?" Bağırıyordu. Ona bunu benim yaptığımı mı düşünüyordu? "Saçmalıyorsun." dedim. Ama bu sinirle anlayacağını sanmıyordum. Silahı tam kalbime dayadı. Tetiği çekti. Kaçmaya çalışmadım. O ise oldukça kararlıydı. Eli beni öldürmek için havalandığında acıyla gülümsedim. Sonumuzun böyle olacağını hiç düşünmezdim. Eninde sonunda ölecektim ama ömrümü, ömrüne feda edebileceğim adam tarafından öldürülmek tuhaftı. Elleri titriyordu. Ona son kez ne demeliyim diye düşündüm. "Üzülme" dedim. Ağlıyordu. Ağlıyordum. Bilinci yerinde değil gibiydi. Gözlerimi kapattım. Çok geçmeden bir el silah sesi duyuldu.

Hiçbir acı hissettmiyordum. Gözlerimi açtığımda Halil'e silah doğrultmuş bir Şota gördüm. Büyük ihtimalle dikkat dağıtmak için havaya sıkmıştı. Bütün öfkesi ile Halil'e bakıyordu. "İndir lan silahuni." diye bağırdığında Halil İbrahim'e baktım. Ne yaptığını yeni idrak ediyor gibi önce elindeki silaha sonra bana baktı. Elindeki silahı düşürmüştü. Çeşitli duyguları içinde barındıran gözleri ile bana baktı. "Silahını indir Şota." dedim. Şota dediğimi yapacak gibi değildi. Halil İbrahim de bir Yasemin'e bir bana bakıyordu. "Şota!" dediğimde kontrollü bir şekilde yanıma gelip beni kontrol etti. İyi olduğumu görünce arkamda cansız yatan Tarık'a baktı. Çok geçmeden "Senu burdan çikarmak lazimdur." demişti. Halil'i buradan nasıl çıkaracağımı düşünüyordum ki arkadaşları geldi. Şota beni götürürken jandarmanın sesi de duyulmuştu. Halil İbrahim, Yasemin'i kucağına alıp bilmediğim bir yere doğru gittiğinde az önce saklamaya çalıştığım bütün korkumla ve üzüntümle ağlamaya başladım.

...

Cenazenin üstünden bir hafta geçmişti. Bu süreç içinde bizimkiler yaktı, yıktı darmadağın etti. Her yeri, herkesi. Halil İbrahimler de boş durmamıştı. Kahveler basıldı, masumlar öldü, insanların evi basıldı. Jandarmalar, ifadeler, ağıtlar, beddualar, iftiralar... Yaşamadığımız şey kalmamıştı. Şu an ki durumda ilk hedef Halil İbrahim' di. Buldukları yerde Tarık'ın canına karşılık canını alacaklardı. Onu son görüşüm de olayın yaşandığı gündü. Nasıl olduğu hakkında bir bilgim de yoktu. Tek duyduğum dağa çıktığıydı. Muhtemelen şu an  Tarık'ı oraya getirenin ben olduğunu düşünüyordu. Ve benden nefret ediyordu. Geçen sefer yarım bıraktığı işi tamamlamaya gelir miydi? Belki.

DÜŞKÜN ( HalZey)Where stories live. Discover now