[1]

1.4K 40 4
                                    

Ben Zeynep Leto... Ben Karadeniz'in inadı bükülemeyeni, deliliği tüm Karadeniz'e ilan olunanı. Ben Zeynep Leto, gözlerinden Karadeniz'e ihtiyaç duyulmayacak kadın. Ben Zeynep, hırçınlığı Karadeniz'in hiç durmadan akan yağmuruna rakip olan, her şeyiyle Karadeniz'in kızı Zeynep. Beni böyle tanımlayan adam artık benden çok uzakta olduğu için artık kendimi bu cümlelerle tanıtıyorum.

Nefes almak için açtığım pencere beni hayli düşüncelere itmişti. İçinden çıkması zor düşüncelere... Geldiğin yerde ne yaşarsan yaşa, gurbet zordu. İnsanın aldığı nefes, kurduğu hayaller bile memleketine benziyorken; gurbette yaşamak zordu. Sahi, gurbete gelmeye ilk ne zaman karar vermiştim?
Elimdeki alyansa bakınca hatırlamam zor olmamıştı. Yağan yağmurdan kaçmak isterken sığınağımı kaybedince doluya tutulmuş, sevgili babamın beni nişanlanmasından sonra kendimi yurt dışına atmıştım.

Derin bir nefes alarak oturdum yanımda duran sandalyeye. Yaşadıklarım gözlerimin önünden geçerken telefonun acı acı çalmasıyla elimdeki kahveyi bırakmış telefonuma bakmıştım.
Kapattığım alarma düştüğüm not gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.
" Geçmişten geleceğe... Bugün girdiğimiz iddia sonucu Zeynep'in (yani benim) galibiyeti ile sonuçlanmıştır. Eğer birbirimizi boğazlamaz da yaşarsak Halil İbo reşit olduğu an beni Rize'de Anzer'e götürecek. Artvin'den sıkıldım."

Ah küçüklüğüm , ah hayalperest yanım... Yıllardır bu alarmı erteleyerek sana belki hâlâ umut veriyorum ama sen de beni anla. Herkesten geçtiğim halde aklım kömür gözlerde ve sahibinde takılı kaldı. Hem de nasıl takılı kalmak... Adamın başkasına sevdaluk olduğunu bilememe rağmen... Beni ardında bırakıp gitmesine rağmen... Ettiği yeminleri bozmasına rağmen... Çocukluktan beri başkasını sevmesine rağmen... O kıza en ufak aralıkta haber göndermesine, beni habersiz bırakmasına rağmen... Yaşıyor mu öldü mü bilmememe rağmen... Halil İbrahim... Ah, Halil İbrahim...

Gözlerimden akan yaşı silip bilekliğime baktım. Onadan bana kalan nadir şeylerden biriydi. Artık takmanın anlamı var mıydı?
Ekranımda görünen arama ile çıkarmak üzere olduğum bilekliğimi rahat bıraktım. Elif arıyordu. Öz kardeşlerimden bile özdü bana. Kan kardeşimdi , can kardeşimdi... Ne çok severim onu. Telefonu kulağıma götürmem ile ciyaklamasını duymam bir oldu.

Elif - Bana bak sariii. Saçlarunu elune vereceğum en sonunda. Da ne kadar bekleteceysun biziii.

Kahkaha attıktan sonra konuştum.

Zeynep -Daha kaç kere diyeceğim size dönmeyeceğim. Biliyorum kocan da sende beni çok özlediniz ama olsun.

Elif - Dee baa Zeyneb'um insanin memleketi gibisi var midur?

Zeynep - Elif'im, Levent'in olmadığı her yer iyi bana. Memleketi özledim ama dönünce evlendirileceğim. Biliyorsun.

Beni onaylayan sesler çıkardığında konuştum. "Ee yok mu haber akışı?" Tam o anda aklına bir şey gelmiş gibi çığlık attı ve konuştu.

Elif - Ay Zeynep, neler oldi burada bilemezsun. Senun bu Asiye'nin küçüğü Tarık, ortaluğu birbirine katti. Evleneceğum da evleneceğum.

Şaşırmıştım. Tarık gibi bir ruh hastasının birini sevebileceğini düşünmüyordum. "Kimmiş?" diye sordum.
Elif'ten gelen "Bilmeyrum" cevabı beni tatmin etmemişti. Ancak peşine söyledikleri canımı yakmıştı.

Elif- Zeynep'um istesen da istemesen da buraya dönecek gibisun. Annen ile Asiye karisi ipleri iyice gerdi. Baban diğer evde annen ağlamaktan perişan. Bir de Zeyneb'um...

Durması daha kötü bir şey söyleyeceğini işaret ediyordu. "Daha kötü ne olabilir Elif söyle ne diyeceksen." Dediğimde duyduğum şey mıh gibi yüreğime saplanmıştı.

DÜŞKÜN ( HalZey)Where stories live. Discover now