25. BÖLÜM: "SİLAH"

759K 29.1K 34.9K
                                    

Bölüm Şarkısı: Cem Adrian - Ben Geldim

25. BÖLÜM: "SİLAH"

Soğuk bir şubat sabahında, gökyüzünde beliren görüntüsü parlak, kendisi soğuk güneşe benziyordu yüzü. Dudağının tek bir hamleyle yukarı kıvrılması sonucu tüm şehir ısınabilirdi ama o, o kadar soğuk bir güneşti ki, ışığında saklanan kar taneleri görünmez bir ağın içerisinde düşüyordu yeryüzüne.

Bakışları beni üşütüyordu, kelimeleri yakarken.

Dizlerimi karnımın üstüne çekerken bir süre kendime düşünmek için zaman tanıdım. Kulaklarım tırmalayan sesi, durmadan aynı şeyi tekrar edip duruyordu. "Mühürlendiğin kişi ben olabilir miyim?"

Ona herhangi bir cevap verememiştim. Zaten uzun süren düz bakışmamızın ardından Sezgi gelmişti ve konu bir süreliğine kapanmak zorunda kalmıştı. Yatağın üstünde abanarak pencereyi örten kasvetli siyah perdeyi açarken, kulaklarım zonkluyordu. Gecenin karanlığı ne zaman çökmüştü bilmiyordum ama karanlığı yarıp geçen beyaz kar tanelerinin döne döne yeryüzüne düştüğünü görebiliyordum. Özenle tiftiklenmiş pamuk parçalarına benzeyen kar taneleri o kadar hassas görünüyordu ki... Sanki koynuna düştüğü gece Efken, gecenin koynuna düşen cılız kar tanesi bendim. Saçma sapan benzetmelerime göz devirirken, derin bir nefes alıp kar tanelerinin düşüşünü izlemeye devam ettim.

"Mahinev," dedi Yaren odanın kapısını açarken. Karanlık oda salondan geldiğini bildiğim loş sarı ışıkla aydınlanırken, omzumun üstünden Yaren'e baktım. Topuz yaptığı saçlarıyla hemen kapının önünde dikiliyordu. "Şey. Salona gelir misin biraz?"

"Ne oldu?" diye sorduğumda sesim sakin çıkmıştı ama bunun aksine içimde patlayan birçok bomba vardı ve her paylayışın sonu içsel bir enkazın kucağına yuvarlanmamla sonlanıyordu.

"Gel. Konuşacağız."

Hiçbir şey söylemeden yataktan kalkarken, Yaren açık bıraktığı kapıyı geride bırakarak salona yürüdü. Tükenmiş adımlarla salona geçerken, Sezgi ve Ceyhun hemen salonun ortasındaki kanepede yan yana oturuyorlardı ve Ceyhun'un yüzündeki yaralar kabuk bağlamıştı. Gözlerim asıl görmek istediğini ararken, yüzümde sabit bir ifade vardı.

"Şu an burada değil," dedi Sezgi fark etmiş gibi. Yanaklarımın ısısı artarken, başımı önüme eğdim. "Otursana, Mahinev. Biraz konuşalım."

Ahşap sandalyeye otururken bakışlarım hâlâ zemini dövüyordu. Kollarımı göğsümün üstünde bağlayarak, ayaklarımı sandalyenin arka bacaklarına doğru büktüm.

"Mahinev," dedi Sezgi endişeli bir sesle. "Seni yalnız yakalamışken, sana sormak istediğimiz bazı şeyler var. Ve senin bize karşı son derece açık olmanı istiyoruz. Tamam mı?"

Başımı sallamakla yetindim. O neredeydi?

"Mahinev, burada kalmak istediğin doğru mu?" diye sordu Ceyhun. Kafamı kaldırıp buruk gözlerle Ceyhun'un yüzüne baktığımda, içimdeki susturamadığım ses bağıra çığıra, "Kalmak istiyorum!" diye haykırıyordu ama dudaklarım hareketsizliğini korudu. Sanki kalmak istediğimi söylersem bana kötü bir şey söyleyeceklerdi ve benim inşa etmek için çabaladığım umudumu tek bir cümleyle darmadağın edeceklerdi.

"Mühürlendiğin kişiyi bulmak zorundayız. Hayatın tehlikede," dedi Sezgi samimi bir sesle. Kalbimin içinde gürleyen kan pıhtılaşırken, düz bakışlarımı bu kez Sezgi'ye çevirdim.

Belki de gerçekten ona mühürlüydüm. Bu olabilir miydi? Ona emrettiğimde bana karşı koyamıyor, tuhaf davranıyordu. Ve ben... Tüm değerlerimi ayaklar altına alıp, onunla akıl almaz şeyler yapmayı bile düşünmüştüm. Ona, "Dur," diye bağırırken bile onu istediğimi biliyordum. Bu mührün bir belirtisi olabilir miydi? Bu şehirde bunca insanın içinde mühürlenmek için onu seçmiş olabilir miydim?

İÇİNDE BİR SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin