8. Bölüm

110 16 65
                                    

Yazar notu : Bu bölüm "the Art of Conquering the Heart" adlı oneshot referans alınarak yazıldı.

🌸🦋❤️

Lee Yoon Hae...

Parmaklarım yavaşça gezdi altın yaldızla işlenmiş ismimde. Buram buram boya kokan, emek kokan sanat galerisinin en baş köşesindeki eserimin altındaki isim. İnsanların kalbine dokunmak, hatta fethetmek için tüm ruhumu döktüğüm göz bebeğim. "Kalbi fethetme sanatı". Adımın altına bunu bile eklemişlerdi.

Tüm insanlıkta gözüm yoktu, aç gözlü değildim elbette. Onun kalbi yeterdi ki bana. İstememiştim ruhumu görmelerini. Saklamıştım herkesten. Ailemden, arkadaşlarımdan, ondan...

"Bak Yoon Hae, eğer bu tablo satılırsa ne harç derdin kalır ne borç! Asma artık suratını ne olur... Okulu bırakma diye yaptım..." dedi Ryujin üzgün bir şekilde.

Beni dinlememişti. Gizlice dolabımın anahtarını alıp tablomu müzayedeye getirmişti satılması için. Oysa ben ona satamayacağımı açıkça söylemiştim.

Sanat para için mi yapılırdı ki? İnsanların yaralarını sarmak, zihinlerini temizlemek, güzel mesajlar vermek için, bazen sitem etmek için, bazen acısını göstermek için yapılmaz mıydı? Ben ona olan hislerim ve üzüntüyle içime dolan zehir aksın diye yapmıştım lakin ona sunacak cesaretim bile yokken tüm insanlığa sergileniverir olmuştu.

"Sorun değil Ryu."

Sorun değil...

Yavaşça vedalaştım ruhumun aynasıyla. Yavaş yavaş galerideki diğer genç eserlere baktım. Kimi tüm nefretiyle siyahla bezemişti tuvalini, kimi ise renk renk cıvıl cıvıl 'ben hayatın tokadını hiç yemedim.' Diye bağırıyordu.

Benimkine sarı renk hakimdi, onun saçları gibi. Ayçiçeği tarlası çizmiştim öncelikle. Güneşim oydu, o nereye gitse ona dönerdim yüzümü. Sonra sararmış ekinler. Yağmurum da oydu. Öyle güzel beslemişti ki ruhumu, bereketle dolup taşmıştı duygularım. Kalbimin topraklarında hiç boş yer kalmamıştı fışkıran sevgisinden. Fakat o sevgi hasat edilmeyi bekliyordu. Artık olgunlaşıp sararmıştı.

Gökyüzü masmaviydi, hafif bulutlu. Tıpkı onun ruhu gibi. Sakin ve yumuşak. Sade ve biraz da yalnız. Ve asıl figürüm...
Elinde tüm her şeyi yakmayı bekleyen meşaleli tarçın renkli saçları olan kız. Hwang Yeji. O sevgiyi yok etmek için hazırlamıştı kendini.

Ben de tutabilirdim boyadan aşınmış ellerini. Ben de bakabilirdim gözlerine. Ben de gülebilirdim. Belki o güzel saçlarına dokunmama da izin verirdi...

O gün boyu kendimi tutmuştum. Bastırmıştım tüm duygularımı. Lakin eve gidip kendimle kaldığımda içimdeki fırtına yerle bir etmişti beni. Gözlerimin önüne her geldiğinde kalbim hıçkırıyormuş gibi oluşan his gitmişti bu kez. Yerini bıçak saplanmasına bırakmıştı.

Abim Minho'nun odasına gitmiştim sessizce. Normalde çık dışarı diye bağırıp azarlarken gözlerimi görünce tek kelime etmemişti. O da hissetmişti yangını belki de. İzin vermişti dizlerine yatıp zehrimi akıtmama. Soru sormadan, kızmadan, yargılamadan.

"Müzayedemiz 10 dakika sonra başlayacaktır! İlgilenen ziyaretçilerimizi alanımıza bekliyoruz!"

Ryujin koluma girmişti ve alana yürüyorduk. Birkaç saniye tahammül edebilmiştim. Kolumu çekip önden yürüdüm ve boş bir sandalyeye oturdum. Süt dökmüş kedi gibi gelip sessizce yanıma oturdu. Mi Cha ve Hyera'ya söyleyememiştim. Söylesem de bir şey değişmezdi ki.

Owner of the Heart -Hwang HyunjinDonde viven las historias. Descúbrelo ahora