27

341 43 29
                                    

Kulağımda Ed Sheeran çınlarken tutturduğum hafif bir ritimle koridorda yürüyordum. Jiminler kafeteryada oturduklarını, Yoongi'min de onlarla birlikte olduğunu söylediği an dersten çıkmıştım. Zaten can kulağıyla dinlediğim falan da yoktu dersi.

"Jungkook!" duyduğum sesle karşıma baktım. Nefes nefese kalmış Hoseok hyung bana bakıyordu kıpkırmızı yüzüyle.

"Ne oldu be?! Domatese dönmüşsün."

"Yoongi-"

"Ne oldu Yoongi'ye?!"

"MinJun'a saldırdı."

"Ne?! Ne diyorsun be?!" Kolumdan kavradığı gibi kafeteryaya sokmuştu beni. Kalabalığın ortasında iki kişiyi görüyordum. Ve üstte olanın Yoongi olduğu apaçıktı. Jimin onu geri çekmeye çalıştığında Jimin'i itmiş, MinJun'a tekrardan bir yumruk savurmuştu. Bir şeyler söylüyordu bağırarak ancak ses o kadar çoktu ki asla anlayamıyordum.

Hızlıca ona doğru adımlayıp kolunu tuttum. Ani bir dönüş yapıp bana da bir yumruk attığında sendelemiştim. Yanağımdaki acı hızlı bir şekilde artarken tekrar onu çekmek adına bir harekette bulundum.

"Bıraksana! Bırak sikeceğim şu piçi!"

"Yoongi! Yoongi dur bebeğim," bağırmalarıma , onu sıkıca tutmama rağmen deli gibi tepiniyordu. Havaya doğru savurduğu tekmeler boşa gittikçe de daha çok sinirleniyordu. Onu bu sınıra getiren şeyin ne olduğunu çok merak ediyordum açıkçası ancak kesinlikle sormak adına doğru bir zaman olmadığını da farkındaydım. Kollarımı ona sıkıca sarıp tutabildiğimde Jiminler de MinJun'u uzaklaştırmıştı. Yoongi ise hala küfürler savuruyor, hızlı hızlı nefesler alıyordu. Onu hafifçe kaldırarak yürümeye başladım, kafeteryadan arka bahçeye açılan bir kapı vardı. O kapıdan dışarı çıktıktan sonra bırakmış, kendini yere atmasını izlemiştim. Sağ elinin üstünde, kaşında ve dudağının kenarında yaralar vardı. Çömelip elimi çenesine koyup bana bakmasını sağladım. Göz göze geldiğimizde gözlerini kaçırmış, dudaklarını birbirine bastırmıştı sıkıca.

"Ne dedi yine sana? Neden delirdin bu kadar?"

"Öldürmediğime dua edin."

"Anlatacak mısın?" tekrar sorduğumda çenesindeki elimi itmişti. Sırtını duvara yasladıktan sonra cebinden sigarasını çıkardı, dudaklarının arasına yerleştirdi. Ben de onun yanına oturduktan sonra çakmağımla sigarasını yakmıştım.

"Ben... Ben senin hiç değer vermediğin biri olmadım asl-"

"Öyle mi dedi sana?"

"Kesme de dinle. Bir daha anlatmam. Bir zamanlar ya da şu an... Her neyse, beni sevdiğini biliyordum tamam mı? Söylemesen bile hissediyordum. Hissetmesem o kadar bokluğuna neden katlanayım zaten?! Aptal mıyım ben? Siktiri çeker giderdim." Sigarasını derin bir şekilde çektikten sonra bana dönmüştü. Gözleri dolu doluydu. Can acısından değil de sinirden olduğuna emindim. Yine de bir şey diyip kesmeyecektim lafını.

"Ben bilmiyor muyum sanıyor insanlar? Benle takılırken bana yalanlar söyleyip başkalarını da altına aldığını. Bilmiyor muydum ben? O MinJun ile kaç kez takıldın, biliyorum. Her seferinde çıkıp bana geldin. Yine benim yatağımda uyudun, benim yanımda uyudun. Sen her ne kadar duş alıp yanıma tertemiz gelsen de ben anladım Jungkook. Tenin başkalarının teniyle karıştığında anladım. Sana bunu kaç kez sordum, hayır dedin yalanlar attın bana. Sana, bana yalan söyleme dediğim halde yaptın." Sinirle gülüp sigarasının çöpünü fırlatmıştı biraz ilerimize. Paketten tekrar bir tane daha çıkarıp yaktığında bu sefer derince iç çeken ben olmuştum.

"Bana sordun ya bir kere... Neden böyle olduk, diye. Hatırlıyor musun," dediğinde tekrar sessiz kaldım.

"Konuş! Söyle!"

"Hatırlıyorum."

"Güzel. 19 Ekim ne çağrıştırıyor sana?"

"Haneul'ın ölüm günü," dedim kısık bir sesle. Ne hakkında konuşacağını biliyordum. Yoongi'yi geri dönüşü olmaz bir şekilde kırdığım en büyük hatalarımdan biriydi.

"Ben o gün bok gibiydim. Yanımda ol istedim. Dizlerine yatayım, saatlerce ağlayayım istedim. Hayatımda bana en çok değer vermiş insanlardan birini kaybettiğim günde aşık olduğum adamın desteğini istedim. Sen neredeydin? Siktiğimin birinin partisinde. Kafayı çekmekle meşguldün. Defalarca aradım seni! Benim o gece kriz geçirme ihtimalimin olduğunu bile bile sen yanımda değildin. MinJun'laydın," kahkaha attığında irkilmiştim. Ses tonu o kadar soğuk ve sertti ki ürpermemek elde değildi.

"Peki sonra noldu? Kriz geçirdim. Bana bakıcılık yapmak zorunda değildin elbette ancak yanımda olmalıydın. Bencilliklerinin karşılığında bana bu ufak iyiliği yapabilirdin. Kriz anında ne yaptığımı hala hatırlamıyorum Jungkook. O gece kendime ne yaptım hatırlamıyorum. Tek hatırladığım şey Jimin ile Taehyung'un bana olan bağırışları. Jimin'in ağlaması. Hastanede gözlerimi açışım. Peki sen neredeydin ben uyandığımda? Cevap ver."

"MinJun'un evinde." Cevabı söyledikten sonra göğsüm ağrımaya başlamıştı. İyi hissetmiyordum.

"Gelmedin. Herkes seni aradı. Ben seni aradım. Ama sen gelmedin. Bir hafta boyunca yoktun. Ben o hastanede tedavi olurken, sen yanımda yoktun."

"Ben özü-"

"Dileme. Bu yüzden bitti Jungkook. Bu yüzden güvenmiyorum sana ve güvenmeyeceğim de. Sen değişmezsin. Bana dedin ya toksik ilişki seviyorsun diye, yanlış. Ben seni sevdiğim için öyle bir insana dönüştüm. Ben bu iğrenç toksik ilişkide olmak ya da bu kısır döngüye yeniden girmek istemiyorum. Ben yine bir kriz geçirip kendimi öldürmeye çalışırken bir başıma kalmak istemiyorum. Ben iyileşmek istiyorum. Ben yaşamak istiyorum. Ben sağlıklı bir insan olmak, sağlıklı bir ilişki yaşarken sevip sevilmek istiyorum. Sen bana bunları veremezsin." Sözü biter bitmez ayaklanmış, yüzüme bile bakmadan uzaklaşmıştı. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken tek yapabildiğim arkasına bakmak, ona daha geçen gün hediye ettiğim kolyeyi avcumun arasına almak oldu.







Nasipse barıştırcam ben bunları biraz daha sabır canlarım hehe ☺️☺️

Cardigan°YoonKookWhere stories live. Discover now