"O Letafet layığını buldu, bundan gayrı aldığı her nefes bu cihana fazladır. Celladı onu bekler." Dediği zaman bakışlarım ona döndü.

"Cellat mı?" Diye sormamla elleri tekrar yüzümde bitti.

"Senin kılına dokunanı kendi nefesinde boğarım, aldığı nefesi zehir ederim ona yârim." Dediği zaman alnıma şefkatli bir öpücük kondurdu.

Ardından beni tekrar kendine bastırırken yapılı kolları ile bedenimi sarıp sarmaladı.

Saçlarıma bir öpücük kondurup, kokusunu içine çekerken göz yaşlarını tenimde hissettim.

Kalp atışları ve nefesleri hızlanırken beni kendine daha fazla bastırdı.

"Ne yapardım ben?" Diye titryen sesiyle konuştuğu zaman bakışlarım ona döndü.

"Bundan gayrı hususî ağalarla kalacaksın, her gece gelip seni göreceğim. Güvende olduğundan emin olacağım." Dediği zaman elimi tuttu ve elime şefkatli bir öpücük kondurdu.

~~~~

~yazarın ağzından.~

Afife Sultan yaşadığı en şen günü yaşıyordu, zafer damarlarındaki asil osmanlı kanına bulaşmış bir şekildeydi.

Haremin büyük taşlığına uzanan büyük balkonda biraz sonra buraya gelecek olan ezeli düşmanını bekliyordu.

İçinden 'İşte gün, bu gündür! Bugün zafer günüdür, bugün rahmetli validemin huzur bulduğu gündür.' Dedi ve yüzünde iliklerine kadar sıçramış olan zaferi kullanarak bir gülümseme oluşturdu.

Birkaç saniye sonra iki ağaya direnmeye çalışan Letafet Sultan haremin önüne geldiği zaman adımlarını durdurdu.

Ağalarda onunla beraber dururken gözleri hareme döndü.

Bir zamanlar onlara üst perdeden bakıyordu. Şimdi o ezdiği cariyeler resmen ona zirveden bakıyordu. O kadar düşmüştü.

Ama asıl yüreğine dokunan şey cariyeler değildi. Asıl yüreğine dokunan şey Afife Sultandı.

Bakışlarını en istemsiz şekilde yukarı döndürmesi ile Afife Sultan'ın zafer naralarını gördü.

Afife Sultan onun gözlerinin içine en tutkulu ve şenliği ile bakıyordu ki Letafet bu zaferin altında tuzla buz oldu.

İşte onun için her şey buraya kadardı, bu savaşı en ağır şekilde kaybetmişti. Afife Sultan öcünü, Fatin ise aşkını almıştı.

Ona ise geriye yanlızca eski ve tahtadan bir sandalye ile kalın bir ip kalmıştı.

~~~~

~Seneler öncesi, Topkapı Sarayı. Yazarın ağzından.~

"Aslanımı sevmiyorsun, peki anladım. Ancak sana karşı olan hürmetini nasıl ayaklar altına alırsın?" Diye sordu Valide Sultan.

"Sultanım, ben hünkarımızı-" Demişti ki Letafet Sultan "Kes sesini, her şeyi gördüm diyorum. Daha hâlâ ne cüretle kendini paklamaya çalışırsın!?" Diye sordu Valide Sultan.

"Aslanıma nasıl bunu yaparsın? Aslanımdan utanmazsın da kızından da mı utanmazsın?" Diye sordu bu sefer Valide Sultan.

"Yaptığının cezası ölümdür, sen padişahın haremisin, baş tacısın, hasekisisin! Nasıl sadrazam ile birlikte olursun!?" Dediği Valide Sultan.

"Neden yaptın bunu!? NEDEN!?" Diye sordu Valide Sultan taşan sabrı ile.

Letafet Sultan ağzını dahi açamazken "CEVAP VER!" Diye bağırdı yaşlı kadın.

"Hiçbir zaman sevmedim onu, hep iğrendim ondan. Dokunuşundan, bakışından, öpüşünden." Dediği zaman Valide Sultan hayal kırıklığı ile onun yüzüne baktı.

"Bir gün mutlu olmadım, yanlızca bu hürmeti ve makamı sevdim." Dediği zaman Valide Sultan dolan gözleri ile önüne döndü.

"Tamam, sus, yeter!" Diye titryen sesiyle konuştuğu zaman "Ondan hep nefret ettim, tutsağı oldum. Hayatımı zindana çevirdi!" Diye Letafetin eklemesi ile Valide Sultan'ın yüreği sızladı.

Letafet Sultan sinirle arkasını döndü.

Valide Sultan'ın tek istediği şey canından çok sevdiği 'aslanım.' Dediği oğlunun mutlu olması, iyi bir eş bulmasıydı.

O bunları hak etmiyordu, sağ kolu ve karısı tarafından aldatılmayı hak etmiyordu.

Bütün bu şeyler yüreğine dokunurken birden nefesi kesildi.

Göğüsünde hissettiği feci ağrı ile dizlerinin bağı çözüldü ve yere yıkıldı.

Letafet duyduğu şeyle arkasını döndü. Tam bu anda yere yatan ve can çekişen Valide Sultan'ı gördü.

"Validem?" Diye endişeyle konuşmasıyla Afife Sultan daireden saklandığı yerden çıktı.

"Validem?" Diye titryen sesiyle konuşması ile bakışları Letafete döndü.

Gözlerinde kin ve nefret vardı, saf kin ve nefret..

Altın YolWhere stories live. Discover now