part eleven

27 1 2
                                    

Taeyong's mouth

Saat çok ilerlemişti.
Vakit geçtikçe kalbim her saniye artarak Ten'i istemeye devam ediyordu.

Ten'i evine bırakıp, bizde evimize girmiştik.
Herkes odalarına dağılmıştı, bazıları yattığı gibi uyumuştu.

Çok eğlenmişler, çok konuşmuşlar, çok yorulmuşlardı.

Duş alıp kimsenin olmadığı salondaki koltuğa uzanıp televizyondaki kanalları gezmeye başlamıştım.

Karnımın üzerine koyduğum telefondan bildirim gelince telefonla birlikte tüm vücudum titrediği için irkilmiştim.

Bildirimin, beklediğim kişiden olduğunu gördüm.

Ten: Ne yapıyorsun?

Uzandığım koltuktan mesajı okumamla oturup heyecanla yanıtladım.

Taeyong: Sadece oturuyorum, sen?

Ten: Sıkılıyorum, belki vaktini ayırırsın ve beraber dışarıya çıkabiliriz diye düşündüm.

Zaten tüm vaktim onu düşünmekle geçiyordu.
Teklifini kabul etmeme gibi bir seçeneğim yoktu.

Taeyong: İki dakikaya dışardayım, bekliyor olacağım.

Mesajı atar atmaz odama gidip heyecanla dolabımın önünde yerimi aldım.
Ne giyersem Ten beni daha çok beğenirdi ki?
Rahat ve salaş birşeyler giydikten sonra dışarıya çıktım.
O benden önce dışarı çıkmış ve beni bekliyormuştu bile.

Evlerimizin karşı karşıya olması sanırım en büyük şanslarımdandı.

Ellerimle saçlarımı düzelterek yanına yaklaştım.
Güzel gülümsemesini gördüğümde içim heyecanla dolmuştu her zamanki gibi.

Ona almış olduğum pembelerin yerine, yine ona en yakışan renk olan siyahı giymişti.

Taeyong: "Güzel gözüküyorsun."

Ten: "Bana iltifat ettiğinden sonra senin ne kadar harika olduğunu anlatmayacağım için sadece susmak zorunda kalıyorum. Senin mükemmelliğini anlatacak bir cümle, bir kelime bulamıyorum."

Her söylediği kalbimi hızlandırırken, gülerken aya benzeyen gözleri ayrıca etkiliyordu beni.

Bazen beni öylesine kendine çekiyordu, kendimi ona öylesine kaptırıyordum ki onun sesinden başka bir ses duymuyor, onun yüzünden başka yüz görmek istemiyordum.

Hayatım boyunca bakabileceğim o sanat eseri yüzüne bakmak, yaşamımdan bir kesit olmuştu benim için.

Beraber yürümeye başlamıştık.
Ellerini kollarıma sardı yürürken.
Zayıf kolları, koluma dolandığında içimdeki kelebekler ahenkle hareket ediyorlardı.

Ten: "Gece bu şehrin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum."

Karanlıktı etraf, ama sokak lambaları sayesinde kolaylıkla heryer görülebilirdi.

Biz yürürken yaşadığımız şehrin iklimi nedeniyle, her zamanki gibi yağmur başlamıştı.

Taeyong: "Eve gitsek iyi olacak Ten. Hasta olmanı istemiyorum."

Tabiki onu kendimden daha çok düşünüyordum, o benim önceliğimdi.

Ten: "Hemen mii? Ben hasta olmamki Taeyonnngg."

Karşıma geçip; iki ellerimi elleriyle tutarak, alt dudağını bir bebek gibi büzmüştü.
Bu yüzü kim üzebilirdi?
Bu yüze kim hayır diyebilirdi?

Ben de yanından ayrılmamak için gitmek istemedim.

Yağan yağmuru izliyordu, sürekli etrafına bakıyordu Ten.

Yağmur ve sokak lambası eşliğinde başını gökyüzüne kaldırıp gözlerini kapattı.
Ellerim ceplerimdeyken karşımdaki sanat eserinin her hareketini unutmamak üzere izliyordum.
Yüzüne düşen tüm yağmur taneleri kadar öpmek istiyordum yüzünü.

Yağmur daha da hızlanıyordu ama pek umursamıyordu.
Ellerini kaldırıp başını eğerek ellerine baktı, bu sırada tatlı yanakları da iyice belirmişti.
Ten gerçekten çok tatlıydı.

Ellerine düşen yağmur damlalarıma büyük bir sevinç içinde bakarken yavru bir kedi gibiydi.

Ten tüm vücuduyla bana dönmüştü, gülümseyerek yanıma yaklaştı.

Ten: "Islak saçlarınla dünyanın en yakışıklı erkeği gibisin."

Kollarımı beline doladığımda karşılık olarak boynuma sardı kollarını.
O, ellerini saçlarımda gezdirirken ben, hem gülümserken dolgunlaşan dudaklarına hem de gözlerine baktım.

Yağmur damlaları yüzünden bazen gözlerini kırpıştırıyordu.
Bende aramızdaki mesafeyi en aza indirmek adına yüzümü aynı zamanda vücudumu ona yaklaştırdım.
Gülümsemesi yavaşça yüzünden ayrılırken tüm derinliğiyle gözlerime bakıyordu.
Yakınlığımız nedeniyle burunlarımız birbirine deyiyor, dudaklarımızın da birbirine deymesi için bize ısrar ediyor gibiydiler.

Gözlerim yalayarak ıslattığı dudaklarında takılı kalmışken, tek elimle belinden tutarken diğer elimi de tek yanağına koyarak dudaklarımı dudaklarına sürttüm.
Dudaklarım dudaklarıyla buluştuğu an bende bağımlılık yapmıştı.
Ellerini saçlarımın içine sokmuş, zevkten devam ettiremediğim şeyi devam ettirmeye çalışırcasına dudaklarını dudaklarıma bastırarak, solgun ve kurumuş dudaklarımı, dudaklarıyla ıslatıyordu.

Ben ona karşılık veriyorken, o da öpüşmenin etkisiyle saçlarımı çekiştiriyordu.

Belindeki elim sweatshirt'ünün içini bulmuş, tenine yoğururcasına dokunuyordum.

Zevkten çıkardığı iniltiler çoktan beynimi uyuşturmuştu.

Sanki bu bir rüyaydı ve bu an gerçekleşemeyecek kadar mucizevi bir düştü.

Dudaklarım alt dudağını hapsetmişti.
Bu sırada karnımdaki kelebekler önce kalbime, sonra beynime ardından da tüm vücuduma yayılmıştı.

Yağmur öpüşmemize eşlik ediyor, bazen şimşeklerini göstererek, Ten ile beni gökyüzünü aydınlattığı gibi aydınlatıyordu.

Bu sırada yıldızlar da tüm gücüyle parlıyorlardı. Tıpkı Ten'in gözleri gibi.


🐱🌹❤️❤️




आप प्रकाशित भागों के अंत तक पहुँच चुके हैं।

⏰ पिछला अद्यतन: Sep 19, 2023 ⏰

नए भागों की सूचना पाने के लिए इस कहानी को अपनी लाइब्रेरी में जोड़ें!

Taeten | White on Blackजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें