part three

31 4 0
                                    

Ten's mouth

Evimin karşısındaki eve girmişti, evdekiler de bu kadar yakışıklı mı diye düşünerek, git gide daha çok acıkan karnımı doyurmak için yürüdüm.
Sonunda vardığımı farkedip içeri girdim ve birkaç şey alıp tekrar evin yolunu tuttum.
Daha çabuk gelmiştim bu sefer, daha hızlı adımlarla geldiğim için.
Koltuğa oturup karnımı doyurmaya başladım.
O kadar acıkmıştım ki, sabahtan beri hiçbişey yememiştim.
Doyduğumu hissettiğimde geriye çekilip koltuğa yatar pozisyonda yerimi aldım.
Elimi mideme götürdüm ve yeterince şiştiğini hissettim.
Yarın üniversitede ilk sınıfa başlayacaktım. Heyecandan çok huzursuz ve mutsuz hissediyordum.
Herkes gibi okulu sevmiyordum.
Yine de derslerim başarılıydı, sıradan normal bir öğrenciydim.
Yukarıya gidip duş aldım, yorgunluğum da suyla birlikte akıp gitmişti sanki.
Çıktığımda rahat ve mavi olan pijamalarımı giyip saçlarımı kuruladım.
Henüz yukarı katı temizlemediğim için odamda ve yatağımda yatmak istemedim. Elime bir yastık ve battaniye alarak aşağı kattaki koltukta yerimi aldım.
Yarın ne giyeceğimi bile düşünemeden, karşı evden gelen seslere rağmen uyumuştum, sabah da uykumu çok iyi almış bir şekilde kalkmıştım.
Yattığım yerden doğrulduğumda ellerimi saçlarıma götürüp şekil vererek düzelttim.
Üzerime siyah pantolonumla beraber siyah sweatshirt'ümü de giyerek evden çıktım. Karşı evdeki sesler kesilmişti, hatta görüşüne göre evde kimse yoktu.
Okula doğru yürümeye başladığımda biraz daha yeni yerler öğreniyor gibiydim.
Saçlarıma elimi daldırıp gözlerimin önünden çekmeye çalıştım ama biraz fazla uzadıkları için tekrar alnımda yerini alıyorlardı, fazla uğraşmadım.
Fakülteye ulaşıp kapıdan içeri girdiğimde uluslararası özel bir üniversite olduğundan birçok yabancı vardı.

Zar zor sınıfı bularak kendime oturacak bir yer aradım.
Birçok yere göz gezdirdiğimde çoğu yorgun görünen öğrencilerin arasından birine gitti gözüm.
O muydu?
Daha dün gördüğüm, kızıl saçın en çok yakıştığı kişi miydi o?

Saçının kimsede bu kadar iyi durmayacağından o olduğunu tahmin edip boş olan yanına oturdum.
Kenarda olan sırada oturduğumuzdan, başını duvara yaslayabilmiş gözlerini de kapatmıştı.

Yüzünü inceleme fırsatı bulmuşken, yüzünün her hattına ayrıntısıyla bakmıştım.
Keskin çene hatları, keskin gözleri ve kıvrımlı dolgun bir dudağı vardı beyaz teniyle birlikte.

Öğretmenin geldiğini sonradan farkedip hemen gözlerimin konumunu öğretmene yönelttim.

Herkes isimlerini söyleyerek tanışmak için çabaladı, aslında çoğu birbirini tanıyormuş olmalı ki samimiydiler. Yanımdaki çocuk ise uyumaktan başka bişey yapmadı. İsmini de öğrenememiştim.

Öğretmen tanışma aşaması bittiğinde, bölümümüzden bahsetmeye başladı bize.
Bir süre dinledim, sonra yanımda uykusundan sonunda uyanarak kıpırdanan, hâlâ ismini öğrenemediğim kişi yüzünden öğretmeni dinlemeyi bırakıp, ona bakmasam da dikkatimi ona vermiştim.
Uykulu haliyle kolunu yanlışlıkla koluma vurmuştu ki sonunda ona doğru dönebilmiştim.
Mavi lens taktığı gözleri büyümüş ve gözlerimle kavuşmuştu.
Gözlerimiz birbirini bulduğunda tek bir kelime etmeden, gözlerimizi çekmeden baktık birbirimize.
Sessizliği bozan oydu.
Masumca özürler diliyordu.
"Önemli değil, sorun yok" diyerek gülümsediğimde daha rahatlamış bir şekilde o da bana tüm sıcaklığıyla gülümsedi.

"Böyle tanışmak istemezdim, ben Taeyong"

Evet, en sonunda ismini öğrenmiştim.

Taeten | White on BlackWhere stories live. Discover now