[ 2 ] Beklentiler Yok Eder Ruhu

257 27 7
                                    

Neden ağlamadım, oysa ağlamam gerekirdi.


|||

Kaderinin yasakladığı onu hep yaptığı gibi yine bekliyor, bekliyordu.

Nitekim insanın bir beklenti kurarak yaşaması zamanla ruhu parçalara ayırırarak öldürür, bedeni diri tutar. Çünkü beklentinin bir iblis benzeri gezindiği bu karanlık yıllar her defasında kendini başka bir şekilde belli eder. Umutsuzlardır, bunu bilenler. Sadece onlardır. Yaşamın en azap dolu yanını deneyimleyenler.

Ama Kim Taehyung, bir zamanlardaki genç oğlan bir rüyanın gerçek olamayışını kavrayamamıştı. Yeni yeni yaşının verdiği olgunlukla bazı şeyleri fark ediyordu. Ki bu gerçeklerin gün yüzüne çıkması ruhunu parçalara ayırmak için yeterdi bile.

Saat sabah sularıydı. Kendi sergisinin olduğu binaya adamları tarafından götürülüyordu.

Artık hayatının bir anlam taşıdığını düşünmüyordu Taehyung. 32 yaşında olan olgun bir adamdı. İçindeki o genci görebilme umudu git gide sönüyordu. Yaşı gereği bazı gerçeklerin farkına gün geçtikçe varıyordu ve Taehyung bu gerçekleri fark etmenin acısını hiçbir kelimeyle cümleye dökemezdi.

Bu çok acı verici birşeydi. Onun sadece bir hayal olduğunu düşünmek fazlasıyla acı veriyordu. Her düşündüğünde kalbine cam parçaları batıyormuş hissiyatına kapılıyordu olgun adam. Gerçeklerden bu kadar nefret edeceğini tahmin edemezdi kendi de.

Artık sadece yaşıyordu. Ölüden farksız olduğunu düşünerek. Ruhu binbir parçaya çoktan ayrılmıştı. Belki de çoktan ölmüştü. Belki de hayata, ona sarılıp kokusunu çektiği an geri dönecekti.

Kimse bilmiyordu Kim Taehyung'un nasıl bir hayatı olduğunu. Gerçi bilseler inanırlar mıydı? Kendiside bu düşünce yüzünden saklıyordu gerçekleri. Gerçi tek bu sebepten ötürü de değil. Kimsenin gencin güzelliğini görmesine luzüm yoktu.

Aradan çok zaman geçmeden, serginin olduğu mekana vardılar. Sergideki insanlar çizdiği tablolara bakıyor, mest oluyorlardı. İçlerinden bazıları "Bir insanın bunları çizebilmesi mümkünatı olmayan bir şey. İlham kaynağı nedir acaba?" diye söylenenler de vardı.

Zira tüm bunlar gerçekti ve Kim Taehyung'un herkesten sakladığı bir ilham kaynağı da mevcuttu.

Rüyalarındaki genç

Ah, kelimeler. Bilmezdi kelimelerin bu denli kifayetsiz olduğunu. Bilemezdi bu derde düşmeden önce...

Gelse bile son günü, yine beklemeye devam ederdi Taehyung. Bırakın ruhunun parçalarına ayrılmasını ruhu bedenini terk etse dahi yine severdi. Bir ömür beklerdi. Hiç de bıkmazdı. Nasıl usanabilirdi ki? Onu her gördüğünde tekrardan severken, nasıl olurdu da beklemeye devam etmezdi ki. Zira genç bırakılamayacak kadar güzeldi. Çok, fazla güzeldi.

Sergi bittiğinde insanlar evlerine belki de eğlenmek için başka yerlere dağılıyorlardı. Taehyung kafasına ceketinin şapkasını geçirmiş, yüzüne de bir maske takararak yüzünü gizliyor, Paris'in sokaklarının arasında yürüyerek evine adımlıyordu. Adamları her ne kadar onu evine güvenli bir şekilde bırakmayı teklif etsede reddediyordu o tüm bunları.

Oldu olası gizlenmeyi seven bir adamdı. Tanınmakta veya şöhrette işi olmayan biriydi. Sakin bir hayat istiyordu. Hiç kimse yüzünü bilmiyordu zaten. İsmini bilende yoktu. Tek bildikeri şey tablolarından ibaretti.

Şu sıralar kafası çok bulanıktı adamın. Tek başına kalmak istiyordu. Düşünmesi gerekiyordu bazı şeyleri.

Beklemek kadar acı verici birşey yok diye düşünüyordu Taehyung. Gerçi onu hep beklerdi ama artık sabrı kalmamıştı. Bir an önce o yıldızlardan daha parlak olan o gözleri görmeyi arzuluyordu.

umutsuz ihtiras*Where stories live. Discover now