32

273 36 5
                                    

Sonunda hastaneden çıkabileceğimizi öğrenince gülümseyip yerimden kalkmaya çalıştım. Babam hızla kolumu tutarken İda'da hemen yanımda bitmişti. "İyiyim daha önce de yürüdüm boşuna telaşa gerek yok." 

"Kendinize dikkat etmelisiniz, bundan sonraki süreç daha zor olacak." annemin sesiyle dudağım bükülürken Zelal teyze de onu destekledi. Eve gidip birkaç gün uyusam başka sorunum kalmayacaktı sanki. 

Odanın kapısı çalınca bakışlarımı oraya çevirdim. Elinde çiçeklerle giren genç bir çocuk ağzını açamadan Tunç amca konuştu. "Mina'nın hayranları duymuş herhalde haberi." benim hayranım yoktu, yani yok diye biliyordum. Magazin de dahil olmak üzere insanlar beni eleştirmeyi fazlasıyla seviyor gibiydi. 

"Zaman Karaca." işte bu daha mantıklı olandı. "Benim." Zaman çiçekleri alırken göz devirip "Hadi gidemez miyiz artık?" diye sordum. Zaman'ın hayran kitlesi malumdu, %98'i kızlardan oluşan bir gruptu. 

K-Pop idollerinin bu kadar kız hayranı yoktur ne buluyorlardı bu çocukta bu kızlar anlamıyordum. Çiçeğin üstündeki kağıdı Zelal teyze alırken "Anne, önce ben bakayım." diyen Zaman hızla ona doğru hareketlendi. Sırtını unutmuştu sanırım çünkü acıyla gözlerini yumduğunu çok net fark etmiştim.

"Merak ettim acaba hangi fan sayfası haber aldı?" kartı açarken Akın'la Zaman'ın kaş göz yaparak anlaşmaya çalıştığını sanıyorum ki bir tek ben fark etmiştim. Herkes kendi arasında sohbet ediyordu. Ayakta İda'nın kolundan destek alarak durmuş onları izliyordum.

"Bu ne Zaman?" Zelal teyze endişeyle kağıdı Tunç amcaya uzatırken "Sen hala böyle tehditler mi alıyorsun?" diye sordu sesi titreyerek. Herkesin haberi var mıydı bu durumdan?

Tek bilmeyen ben ve İda'ydı sanırım. "Önemli bir şey değil, ne yazıyor bakayım?" 

"Zaman!" Tunç amcayı ilk kez bu kadar sinirli ve tanıdığımın aksine bir suratla görüyordum sanırım. İnsan çocuğuyla sınanınca böyle oluyordu demek ki? Babam anında yanına giderken yatağa oturup onları izlemeye karar verdim. Anlaşılan gidemeyecektik. 

Getirilen çiçek buketini yatağa bırakırken uzanıp aldım. "Solucan otuyla reyhan göndermiş her kimse, çiçeklerin anlamlarına özen gösteren birisi sanırım." bana bakan meraklı suratlara "Nefret ve meydan okuma anlamlarına geliyor." diyerek açıklamada bulundum. 

Zelal teyze Akın sayesinde ayakta kalırken Zaman "Mina yangına körükle gitmesene." diye sessizce uyardı. Omuz silkip susarken babamla Tunç amca getirilen notu ve çiçeği alarak suç duyurusunda bulunacaklarını söylediler. "Siz direkt bizim eve geçin bu gece yalnız kalmasın kimse. Zaman duydun mu?" körük mü kalmıştı yangının tam ortasında kalmıştık şu an zaten.

"Gerek yok bizim evde aynı sitede sonuçta." inadı benden beterdi ama benim inatçılığıma laf ediyordu. Allah'ım bu ortamda gözlerimi devirmemek için çok zor tutuyorum kendimi.

"Hayır çok mantıklı Aynur size gelelim. Ben zaten bu halde rahat edemem en azından Tunç'lar dönene kadar." Zelal teyze son noktayı koyarken kapıyı açıp yavaş yavaş odadan çıkmaya başladılar. Akın hemen Zaman'ın yanında yataktan kalkmasını beklerken İda'da benim başımdaydı. Koluna tutunup bileğimi yokladım. Üzerine basamayacağım kadar kötü değildi.

Omzuma bırakılan şeyle kafamı kaldırırken "Magazin dışarıda olabilir" açıklamasıyla gülümsedim. "Şu an düşüneceğimiz son şey olurdu sanırım." şaka mıydı bu çocuk?

Hastaneden çıkar çıkmaz arabalarla eve dönerken de suratıma kitlenen bakışlarını olabildiğince görmezden geldim. Daha önce de onları konuşurken duymuştum sürekli olarak tehdit altındaydı. Utanmadan hastaneye çiçek gönderiyorlardı bir de beyinsizler. 

Bu bir suçtu. Sinirlenmekte haklıydım, sinirlendiğim şey bunun yapılıyor olmasıydı. Zaman'la alakası yoktu. Ben bir avukat adayıydım tabi ki suça karşı susamazdım.

Arabadan inerken hızla adeta seksek oynayarak eve girmek tek hedefimdi. İda hemen peşimde gelirken annemler kapıdan girip oturma odasına yönelmişlerdi bile. Zaman için hazırlatılan odadan bahsederlerken omzuma yaslanan İda'nın kafasına gülümsedim. 

"Yoruldun değil mi?"

"Canım çıktı sanki, yarın öğlenden önce uyanabileceğimi sanmıyorum." 

"Ben de uyansam bile geri uyuyacağım." asansörle yukarı çıkacakken Zaman'ın da gelmesiyle düğmeye bastım. Akın'ı evine bırakmıştık ki bu da bu gece misafirlerimizin Karaca ailesi olduğunu tescilliyordu. 

Evleri bize birkaç blok ötedeydi aslında. Ama kapının önünde gördüğüm güvenlik sayısının artışına bakılırsa babam önlemleri sıkı tutuyordu. Yarım saat içinde bu kadar teşkilat kurabilmeleri takdire şayandı gerçekten. 

"Mina." İda'nın sesiyle daldığım yerden çıkarken "İnelim hadi gel." diyerek beni yönlendirdi. Nefesimi üflerken Zaman iyi geceler dileyip ona ayarlanan odaya yöneldi. Çaprazımdaki odaya. 

Yatağıma oturup İda'nın yardımıyla pijamalarıma kavuşurken "Değiştirebilirsin değil mi ona göre çıkacağım." dedi elindekileri yatağımın üstüne bırakırken. 

"Değiştiririm de sen geri gelme daha yat uyu. Suratın çöktü yorgunluktan. " ellerimle yanaklarını tutarken üzgün gözlerle baktım suratına. Bugün peşimde sürüklenip durmuşlardı. 

"Melodi'ye eve geldiğimizi haber verip uyurum sen de çok düşünmeden uyu." kollarını boynuma sarıp bana sarılırken beline sarılıp bir süre öylece durdum. Kardeş bence dünyadaki en güzel şey olabilirdi. Yeri gelince kavga ediyor olsak da, atışıp dursak da en zor anında da en güldüğün anda da kardeşin yanında oluyordu. 

İda benim canımın yarısıydı. Onun tüm dileklerinin gerçekleşmesi en büyük dileğimdi. 

Odadan çıkarken kapıyı kapatıp beni yalnız bıraktı. Üstümü hızlıca değiştirip yatağıma uzanacakken hastane kokusuyla yatamayacağıma karar verdim. Ayağıma su değdirmeden yıkanabilmemin imkanı var mıydı şu anda?

Bugün su değmemesi gerektiğini söylemişlerdi ama dayanabilir miydim gerçekten ya. Saçlarımı toplayıp durum değerlendirmesi yaptım. Doktorun lafını dinlemem gerekiyordu evet ama gerçi bugün evden çıkmadan önce duş almıştım. Yarın sabaha kadar dayanmam şarttı. 

Ayağa kalkıp banyonun yolunu tutarken en azından boynumu kollarımı güzelce yıkayıp hastane havasından arınmaya karar vermiştim. 

Odanın kapısı çalarken pijamamın üstü olan tişörtü giymiş banyodan çıkıyordum. Duşa girip bolca köpüklenerek yıkanmak için pek çok şeyi bırakacak gibi olsam da son anda iradeli davranarak sadece elimi yüzümü boynumu yıkamıştım.

"Mina, müsait misin?" Zaman kafasını kapıdan uzatıp konuşurken şaşkınlıkla baktım suratına. "Bir şey mi oldu?"

"Konuşmak istiyorum sadece. "


Hellöğ!

BÖLÜM NASILDIII?

Beni Kendinden KurtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin