↭ Toprak (11. Bölüm) ↭

88 55 6
                                    



——————✧◦♚◦✧——————⋆ ——————✧◦♚◦✧——————⋆ ——————✧◦♚◦✧——————⋆

Yemek saati yaklaşmıştı. Beni almalarını bekliyordum. Kısa bir süre sonra beni çıkardılar ve her zamnki gibi kelepçelerimi taktılar. Yemek haneye girer girmez Cafer'i buldum. Yanına oturunca beni fark etti.

"Ne zaman?" Dedim oturur oturmaz. "O kadar çabuk değil. Ayrıca benim odamın yakınları çok havasızdı o yüzden havalandırma yapmışlar. Senin odan çok hafasız değildir bence." Havalandırmadan onun odasıa geçmemi istiyorlardı. "Bakarım." der demez yemeğime yumuldum. "Bu gece mi gelecek yeni denekler." Elbette denekleri kassetmiyordum. Bu gece mi havalndırmadan geçeceğimizden bahsediyordum. "Hayır. İhtiyaç duyulunca gelecekler." Sadece gerektiğinde havalndırmayı kullanmam gerektiğini söylemeye çalışıyordu.

Kafamı salladım. İşe yaramıştı. Gardiyanlar bizden şüphelenmemişti. Arkamdaki gardiyan beni dürttü. "Kalk artık. Vaktin doldu." Tam kalkıyordum ki Cafer beni tutup yanağımdan öptü. Beni bırakınca "Seni seviyorum." dedi. "Ben de seni seviyorum." dedim gardiyanlar beni uzaklaştırırken.

Beni odama geri tıktılar. Odama girince odamda Toprak'ı görünce üstüne atladım. Benimle beraber yere düştü. Yüzünü yumruklamaya başlayınca ellerimi tuttu ve dönerek beni altına aldı. Ellerimi onun ellerinden kurtarmaya çalışıyordum. Ustümde oturduğu için ayaklarımı kullanıp tekme de atamıyordum. Böylece durdu ve benim sakinleşmemi bekledi. "Bırak beni piç herif. Seni öldüreceğim. Bırak!" Bağrıyordum. İçeri giren gardiğanlara kafasıyla çıkmalarını işaret etti.

"Yeter Bilge." dedi. Ben tepinmeyi bırakmayınca. "Bilge sana zarar vermek istemiyorum. Dur artık." dedi fısıltıyla. "Bana vereceğin kadar zarar verdin zaten." dedim. Göz yaşlarımı daha fazla tutamadım.

"Neden bana ihanet ettin Toprak. Beni hiç mi sevmedin?" Hani ağlamayacaktım. Söz tutmakta iyi değildim. Toprak ellerimi birbirine yaklaştrdı ve tek eliyle iki elimi tuttu. Diğer eliyle yanaşımdan süzülen göz yaşlarını sildi. "Sen de beni hiç sevmedin." dedi. Sadece yüzüne baktım. "Ben seni bırakınca hemen Cafer'e koştun." sustum.

Elbette Cafer'e aşık değildim. Burdan kaçabilmek için aşıkmış gibi davranıyorduk.

"Beni bırakmasaydın bunların hiç biri yaşanmazdı." Yüzüne baktım. Gözleri yine dolmuştu. Yüzüme yaklaştı. "Mecburdum." Diye fısıldadı. Sesi titriyordu. Yüzünden yayılan sıcaklığı hissettim. Sonra şu an nasıl durduğumuz aklıma geldi. Kızardım.

Bunu yapmasına nedne olan şey neydi ki? Beni hala seviyor muydu yoksa?

Beni bıraktı ve ayağa kalktı. Ben de ayağa kalktım. "Bizden bir şey dileme hakkın var. Serbest kalma dışınd istediğin şey olabilir. İstediğin kadar düşün. Ben burada seni bekliyorum." dedi ve yatağıma oturdu.

Cevabın hazırdı. "Cafer'i ziyaret etmek istiyorum ama odada her ne olursa olsun kimse içeri girip bizi ayırmayacak." Böylece rahatça konuşabiliriz. İç geçirdi. Üzülmüş gibi duruyordu. "On beş dakika yeter mi?" dedi. "Yarım saat." dedim. "Hayır olmaz."

"O zaman yirmi dakika." dedi. "Daha fazla ısrar edersen on dalikaya düşüreceğim. Kim olduğunu unutma. Benimle pazarlık yapmaya hakkın yok."

"Ben yerimi biliyorum aptal." dedim öfkeyle. Sert adımlarıyla yanıma geldi. O her adım attığında ben de geri adım attım korkuyla. Beni duvarla arasına alınca refleks olarak kollarımı yüzüme sper ettim. Bana vuracağını düşünmüştüm. "Bilge..." bu hareketim onu rahatsız etmişti. Kollarımı indirdim. Gözlerini kapadı. Bir kaç saniye öyle bekledi.

"Kameraları kapatın." Diye bağırdı. "Ama efendim..." "HEMEN!" Kameranın yanıp sönen ışığı söndü. Gardiyanlar odadan çıktılar ve arrdından kapıyı kapadılar.

Yüzüme yaklaşabildiği kadar yaklaştı. "Beni zorluyorlar Bilge. Ölümsüzleri bile öldüren bir silah var. Eğer istedikleri olmazsa seni onunla öldürecekler. Ölmeni istemiyorum. Seni seviyorum Bilge..." fısıldarken göz yaşları süzülüp gidiyordu.

"Sana inanmamı mı bekliyorsun Toprak? Çok komiksin." Kahkağa attım. "Bilge. Yemin ederim. Lütfen inan bana."

"O zaman kanıtla." Dudaklarıma baktı. "Kanıtlayacağım." dedi ve beni öptü. Bir elini belime koydu. İttirmeye çalıştım ama beni bırakmadı. İçten içe ben de onu istiyordum. Öpüşmemizi bölüp duran saçlarımı, yüzümden çekip kulağımın arkasına koydu. Gözlerimi açıp yüzüne baktım. Dudakları alev alev yanıyordu. Aşkını sözcükler ile anlatamadığı için öperek göstermeye çalışıyordu.

Bana aşıktı. Dudaklarımız ayrıldığında nefes nefeseydik. Ellerimi o kadar sıkı tutmuştu ki ellerimde, ellerinin izi çıkmıştı. Ellerini belime koydu. Beni kendine çekti ve tekrar öpmeye başladı. Bu sefer ben onu ittirerek karşı duvara yasladım. O kadar sert davrandım ki duvara kafasını vurdu. Ama umrunda değildi.

Bana işkence yapılırken izlemişti. Beni seven biri böyle yapmazdı. Hayır. O beni seviyordu. Nefes nefese bir biçimde dudaklarından ayrıldım. Aşk dolu bakıyordu bana. Sanki iki apayrı kişi ile öpüşüyordum.

Aynı and nasıl hem set hem de nazik olabiliyordu. Üstümdeki bedeni bana değiyordu ama bana ağırlığını vermiyordu. Bir eli ile saçımı okşarken diğer eli ile belimi tutuyordu.

Dudaklarını boynuma indirdi. "Efendim." diye seslendi içeri bir gardiyan. "Kes sesini. İşim var, görmüyor musun?" diye bağıdı kapıya doğru. "Üzgünüm efendim ama babanız çağrıyor." Sinirle üzerimden kalktı ve kravatını düzeltti. "Özür dilerim güzelim. Gitmeliyim. Cafer'in hücresine gitme fikrin değişti mi bari?"

"Üzgünüm ama o kararımı değiştiremem." dedim. Bir şey söylemedi ve odadan çıktı.

O odadan çıktıktan kısa bir süre sonra hücreme gardiyanlar girdi ve beni Cafer'in hücresine götürmek için hücremden çıkardılar.

•Ö𝐥ü𝐦𝐞 𝐊𝐚𝐟𝐚 𝐓𝐮𝐭𝐚𝐧𝐥𝐚𝐫 (Sesli Kitap)•Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang