3

8.1K 270 111
                                    

"anne ben çıkıyorum!"

ayakkabılarımı giyerken anneme seslendiğimde kapının önüne kadar geldi, ağzında şişirdiği sakızı patlatıp kapının pervazına yaslandı "akşam gelme eve, misafirim gelecek."

duraksadım, ayakkabımı giymiş ayağa dikilmiştim "nereye gideceğim yine anne? odama kapanırım kapımı kilitlerim yemin ederim sesimi dahi çıkarmam, bu sefer gidecek bir arkadaşımın evi de kalmadı."

sinirle derin bir nefes verip kolumu sıkıca tuttu, acıdığı için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım fakat o bunu umursamadı, tırnaklarını koluma geçirdi "tek bir sesini dahi duyarsam, adamlar evden çıkıp giderse paramı vermezlerse seni çalıştırırım defne, anladın mı?"

dolu gözlerle kafamı salladığımda yerde ki sırt çantamı alıp elime tutuşturdu ve beni zorla ittirip evden çıkarttı, kapıyı sertçe kapattığında bütün apartman da sesi yankılanmıştı. çantamı zorlukla sırtıma takıp merdivenlerden inerek evden çıktım, canım çok yanıyordu.

gözlerimden bir damla akarken hızla onu silip apartmandan çıktım, okul tam evimin önündeydi, iki dakikalık mesafe tek vardı. okulun bahçesine ilerlerken yüreğimde ki ateş daha da artıyordu sanki. bizim sınıfı bir yerde toplanmış olarak gördüğümde gözlerime elimle yelpaze yapıp yanlarına gittim. beni ilk fark eden erdal oldu.

"defne, günaydın. nasılsın?"

çantama sıkıca tutunup başımı salladım gereksiz yere "günaydın, iyiyim sen nasılsın?"

"iyiyim" dedi kısık bir sesle, ardından öğrencilerin arasından alin hocayı ve yanında siyah saçlı başka bir kadını gördüm. dudaklarım alin hoca'yı gördüğüm gibi büzülürken birden hıçkırarak ağlamaya başladım. sınıf arkadaşlarım şaşkınlıkla bana bakarken alin hoca beni gördüğünde yüzünde ki gülüş solmuş birden o da ağlamaya başlamıştı.

"defne'm" dedi bana doğru ilerlerken, hızla yanıma gelip beni kolları arasına aldı, hıçkırıklarım dinmiyordu, yemin ederim nefesim kesiliyordu. alin hoca yaşadıklarımı bilen tek kişiydi, okula gelme sebebimdi, belki de tek arkadaşımdı.

ondan ayrılıp kesik kesik zar zor konuştum "gitme- gitmeyin, ho-hocam lütfen."

daha çok ağlamaya başladım, bir insan nasıl daha çok ağlayabilirdi bilmiyorum, ama yüreğim yanıyordu, boğazım ağlamaktan mahvolmuştu. dün gece saatlerce ağladığım yetmezmiş gibi şimdi de ağlıyordum.

alin hoca gözyaşlarımı silip gülümsemeye çalıştı "söz veriyorum yalnız bırakmayacağım seni defne'm, hem arkadaşım burada, söz veriyorum benim yokluğumu hissettirmeyecek."

başımı iki yana salladım, konuşamıyordum, lâl olmuş gibiydim. başımı onun göğsüne yaslayıp ağlayışlarıma devam etmiştim, ben onun göğsünde ağlarken siyah saçlı kadınla göz göze gelmiştik. sorgular bir şekilde bakıyordu bana ve alin hocaya. ama geri çekilmedim, bana anne gibi hissettiren bu kadından ayrılamadım.

...

ikinci derse geçmiştik, saat sabah dokuzdu.
sınıf arkadaşlarım neden o kadar ağladığımı merak etmişlerdi, fakat hiçbir şey diyememiştim, ne diyecektim? tek arkadaşım gidiyor mu diyecektim? beni seven tek kişi gidiyor, yaralarımı bilen tek kişi gidiyor.. gidiyor...

dersin edebiyat olduğunu sınıfa giren yeni öğretmenle fark etmiştim. hepimiz ayağa kalktığımızda hafif bir tebessüm etmiş "oturun çocuklar" demişti. hepimiz yerlerimize oturduğumuzda gözleri üzerimiz de gezinmişti, gözleri benim üstümde biraz oylanmış ardından tahta kalemini alarak güzel bir el yazısı ile tahtaya adını soyadını ve birçok şey yazmıştı.

mommy issues | gxgWhere stories live. Discover now