Okula Dönüş

35 24 18
                                    

Çantam sırtımdan sarkıyordu, fermuarları birbirine çarparak çın çın sesler çıkarıyordu. Ayaklarım hızlı adımlar atıyor ama yüzüm en ufak bir heyecan belirtisi göstermiyordu.

O eski ve sıradan mavi demir parmaklıklı kapıdan geçerken her zaman kendimi bir hapishaneye girermiş gibi hissediyorum. Her bir adımım hücreme, yani sınıfa yaklaşmam anlamına geliyor gibiydi.

Sınıfa girerken bugün nasıl bir hava olduğunu merak ediyordum. Her gün, her gün farklı bir hava vardı. Ben ortaokulda olduğum zaman doğum günüm olduğu sabahlar da hep okula uçar gibi giderdim. Çünkü okulun en sevilmeyen, -benden sonra- en az arkadaşı olan -yine benden sonraki- kişisine bile o kadar harika bir karşılama yapıyorlardıki! İlk önce sınıfa girince konfeti parlıyordu, daha sonra kantinden özel olarak aldıkları keki kesip paylaşıyor ve birisi bile bana yaklaşmadan ağız sulandıran şekilde yiyorlardı. Çoğu zaman ağzımın o açık ve sulu hâlini görmemeleri için başımı kollarımın arasına gönmerdim. Bunun gizlenmek için mi yoksa kendimi teselli etmek için mi olduğunu bende bilmiyorum.

Ardından hediyeler verilirdi. Bir keresinde birine çok güzel bir anime figürü vermişlerdi. Benim en sevdiğim o karakteri, asla alamadığım o karakteri hediye etmeleri daha 11 yaşındaki benin gözlerini doldururdu.

Hatta bir gün, ben bilmeden doğum günlerimiz bir kızla aynı güne denk geliyormuş. Belki bu defa bana da bir parti yaparlar diye heyecanla güzel, siyah, yakalı, kısa bir elbise giyinmiştim. Sınıfa girdiğimde bizimkiler beni parti düzenledikleri kız sanmışlar. Ben girer girmez konfeti patlayınca sevinçle yüzümde son bir ayda ilk defa gülümseme belirdi. Ne diyeceğimi bilemediğim için gülümsedim. Fakat kızlardan "Yaa!", "Öff!", "Boşuna gitti konfeti." gibi sesler yükseliyordu. Anladım ki kimse benim doğum günümü kutlamıyordu! Sırama geçip çenemi ellerimin arasına koyup asıl parti sahibinin gelmesini ve tüm sınıfın ona sevgiyle satılmasını, hediyeler vermesini, üzerine mum koydukları kekim mumunu aynı anda üflemelerini seyrettim. Gözlerimi yumarak o kızın yerinde olmanın ne kadar harika olduğunu düşünmüştüm.

İşte böyle. Şimdi bugüne dönelim.

Sınıf kapısını açınca kızlardan "Geldiiii!!" diye bir ses yükseldi.

Arkama bakıp yine kimin partisi olduğuna baktım. Kapıdan sadece ben girmiştim ve kızların coşkusu kesilmemişti.

"Ya ya ya, şa şa şa, Carolina çok yaşa!! Ya ya ya, şa şa şa, Carolina çok yaşa!!"

Sanki maçın yıldız oyuncusuyum!? Bu tezahürat da ne?

Ne olduğunu anlamam kısa sürdü. Semiha Hoca'ya yumruk attığım an sadece kendi adıma değil, tüm sınıf adına bir yumruk atmıştım. Resmen tüm sınıfın içinin yağları erimişti! Tahtada "Semiha Hoca kovulduuuuuuu!!!!" yazıyordu.

Ne olduğunu anlamadan bir anda kendimi sınıfın omzunda buldum. Beni omuzlayıp yerime kadar götürdüler. Yerime oturduğumda sınıf eski hâline dönmüştü. Yine herkes arkadaşlarıyla gülüşüyor, konuşuyor ve yazışıyordu.

Sınıfın eski düzenine dönmesi beni de eski düzenime döndürdü ve yine sınıfın sessiz çocuğu rolüne geçtim.

Ardından gün yine bir salı günü gibi geçti. Sessiz, sakin dersler, dolu dolu sesli teneffüsler...

Eve geri geldiğimde önemli günleri işaretlediğimiz takvimde doğum günüme yaklaştığımızı gördüm. Umarım doğum günüm daha iyi geçer.

Hiçlik KatiliWhere stories live. Discover now