Köşedeki Sıra

94 43 102
                                    

Yeni okuluma bir kez daha baktım girmeden önce.Burası 5 katlı büyük bir liseye benziyordu. Kapıda öğrenciler çoktan marş söylemeye başlamışlardı.

"Tek başına gelebilir misin tatlım?"

Telefonumu gösterdim.

"Evin yolunu biliyorum. Yine de telefonumdaki haritada işaretledim."

"Eh, peki. Yine de dikkatli ol tamam mı?"

Bugün ilk günüm olduğu için beni okula annem getirmişti. Umarım bizim sınıftan birisi görmemiştir.

Kuzey Amerika'da hiç arkadaşım yoktu. Birinin annemi görüp adımı ana kuzusuna çıkartmasını ve arkadaş ortamımı daraltmasını istemem.

Annem gidince sırama doğru ilerledim.

9/C...

9/C...

9/C...

İşte burası!

Tam sıraya adım atacakken "Yapamam." diye düşündüm.

Bir an çekinmiştim.

"Yapabilirsin Carolina kızım! Sen neler neler yaptın?" diye fısıldadım kendi kendime İngilizce.

Ama yapamadım. Uzaktaki bir banka oturup bayrağın dalgalanışını izledim.

Ülke değiştirmenin ne kadar tuhaf bir şey olduğunu ancak yaşayanlar bilebilir. Şimdi o bayrağı izlemek tuhaf hissetmeme neden olmuştu.

Doğruca sınıfımın sırasına bakıyordum.

Sırada birbirinin üzerine çıkan ve gülüşen kızlar vardı. Bu okul kızlara özeldi.

Okulun net bir üniforması yoktu ve bence bu güzeldi. Eski okulumda pembe bir gömlek ve dizime kadar beyaz bir etek giyiniyordum. Ama şimdi en sevdiğim renklerde mor bir sweatshirt giyinmiş, altıma dizimin biraz üstünde mor-siyah bir etek giyinmiştim. Bu giysileri Kuzey Amerika'dan almıştım. Sweatshirti annem "Seneye de giyersin." deyip bol almıştı.

Şimdi tüm sınıflar sırasıyla içeri giriyordu. Sıra bizim sınıftaydı ama ben yerimden kalkmadım.

Siyah çantamı çıkartıp bankın dibine koydum. Belki bir öğretmen beni görür ve "Sen yeni öğrenci olmalısın. Seni sınıfına götüreyim." derdi. Bu umutla kıpırdamadan durdum.

20 dakikadır bekliyordum ama bir insan evladı yanıma uğramıştı. Sadece okulun kedileri gelip çantamda ki salamlı sandviçlerin kokusunu çekip gidiyorlardı.

Ofladım...

Kimse yabancılık çektiğimi fark etmemiş miydi?

O uzaktaki...

Evet!

Sonunda birisi yaklaşıyordu. Bu kadın kıvırcık kahverengi saçlı, beyaz tenliydi. İnce kalın dudakları ve hokka gibi bir burnu vardı. Yine kalın kaşları çatılmış ve doğruca bana doğru geliyordu!

Evet, gelen kadın pek hayalimdeki gibi değildi. Neden tüm hayallerim başıma yıkılıyor?

Kadın beni korkutmuştu. Ve sanırım bana kızmaya geliyor!

Çantamı elime alıp binaya doğru koştum. Bu kadınla baş başa kalacağıma hiç tanımadığım tiplerle bir sınıfta otururum daha iyi.

9/C...

9/C...

9/C...

İşte sınıfım!

İçeriye girince hocanın yeni gelmiş olduğunu gördüm. Türkler ortaokulda hatırladığım kadarıyla "öğretmen" değil "hoca" diyorlardı. Bu tuhaftı bence çünkü babam ilk defa camiye gittiğinde oradaki herkes konuşan adama -bu da sanırım bizdeki vaaz eden kişi oluyor- "hoca" diyorlarmış. Ne tuhaf.

"Ah, merhaba sen nöbetçi öğrenci misin?"

Ne diyeceğimi düşündüm.

"Hayır. Ben yeni öğrenciyim. Adım Carolina. Sanırım bu sınıftayım."

Hoca gayet gülen yüzlüydü. Benim gibi siyah saçları vardı fakat onunki omuzlarına kadardı. Benim gibi de beyaz tenliydi. Hem uzun hem de biraz kısa olması beni rahatlatmıştı çünkü eski öğretmenimiz de böyle kısaydı ve çok sevimli biriydi. Şirin biriydi yani.

Hoca hemen sınıf defterini karıştırdı. Sanırım yoklama listesini arıyordu.

"Evet, bu sınıftansın. Aramıza hoş geldin Carolena."

"Carolina." diye düzelttim.

"Oh, kusura bakma karıştırdım. Seni... Belki şurası... Yok olmaz, orada Gülşen oturuyor. Sahi Gülşen nerede?"

Bir ses "Tuvalete gitti." dedi.

Hoca parmağıyla tüm sıraları yokladı ve "Sen cam kenarına köşeye otur Carolina. Maalesef başka yer yok."

Üzülmüştüm çünkü köşelere hep yaramaz çocuklar ve içine kapanık tipler otururdu. Ben yaramaz bir çocuk değildim. İçine kapanık bir tip olmakta istemiyorum.

Köşeye oturunca süs olsun diye taktiğin fakat hiç bir şey değiştirmeyen siyah tacımı düzelttim. Aslında taç sadece uzun olan saçların gözüme gelmesini engelliyordu fakat pek başarılı değildi.

Hoca kendimi tanıtmamı istemedi. Teneffüste kaynaşırmışız. Pek takmadım. Çünkü ben sırama oturunca sınıfın yarısı beni izliyordu. Bundan ya beni değişik bulduklarını yada tanışmak için can attıklarını çıkarabiliyorum.

Ama öyle olmadı.

Teneffüste sınıf benim hayal ettiğim anlarda ki beynim kadar boştu. Ben cidden aptalım.

Hep salak salak hayaller kuruyordum ve sonuç? Hiç bir şey. Ben buna mahkûmdum.

Tam bunu düşünürken bir grup girdi içeri.

Ne yalan söyleyeyim güzel kızları. 3 kişilik bir gruptu bu.

Onlarla konuşabilir miydim? Denemeye değer.

Kalkıp yanlarına yaklaştım. Duruşumu dikleştirdim.

Kızlardan birisi beni gördü.

"Ne var?"

Buna soruya ne cevap verecektim? "Beni de aranıza alsanıza. Beraber takılalım." böyle bir şey demek zaten IQ'su salaklık sınırında olan beni daha beter hâle getirirdi.

"Eee..."

"Bir şey mi isteyecektin?"

"Ben... Şey..."

"Evet?"

Ne diyecektim?

"Ben... Tuvalete gidecektim de. Peçeteniz var mı?"

Hiçlik KatiliDonde viven las historias. Descúbrelo ahora