38. Bölüm -Ölümle Burun Buruna-

Start from the beginning
                                    

Arkası sırada hemen Hatice Ana'nın eline eğilip öptüğümde Suna'da benim yaptıklarımı yapıp onlarla ufak bir konuşmanın ardından Suna'nın ailesine yaklaştığımızda beyazların içindeki kadının bıkkın nefes alışveriş seslerini duyuyordum.

Ailesi ile problemi vardı benim hayatıma onu mahkum etmişlerdi, hastalığını öne sürüp kendi oğullarının acizliğini yüceltmişlerdi. Zelal'in yaptığınıda asla doğru bulmuyordum ama bana gelip doğru düzgün anlatması ve Zelal'i başka bir adama vereceklerini söylediği için bu duruma sessiz kalmış kardeşimin kaçmasına göz yummuştum.

Karnında bebeği olduğunu ise duyduğum ilk anda olduğum yerde sinir krizi geçirmiştim. Asıl sorun Zelal'in yaptığı hata değildi. Çocuğun Fatih'ten olmasını bildikleri halde sırf düşman diye bildiğimiz için Zelal'in ikinci ayı dolmadan Fatma Hanım'ın başkasına vermek istemesiydi.

Zelal ne kadar dik başlı olsada, kimseyi sevmiyormuş hatta kendini yüce görüyormuş gibi olsada bana asla öyle olmamıştı. Ne Zelal'e ne de Ömer'e bunca zaman abilik değil arkadaşlık yapmak için uğraşmıştım.

Dertleri olduğunda sırdaşmış gibi anlatsınlar hatalarında bana gelsinler istemiştim bu zamana kadarda hep öyle olmuştu. Ama Ömer Zelal'den daha farklıydı. Ömer'in içindeki derin yara bende dahi yoktu.

Doğmadan başlamıştı eziyeti, babam yine o kadına uyup bana yaşattıklarının daha fazlasını Ömer'e yaşatmıştı. En son ise kolunu bile bile kırmalarının ardından sadece merdivenlerden düştü demişlerdi daha on yaşında var yoktu koruyamadığım için dedemin yanına göndermişik. Zaten dedem bakıyordu ama o olaydan sonra dahada üzerine titremişti.

Zelal ise sırf ne kadar ailesinden gurur duymasada onların dolduruşuyla büyüyüp Ömer'e karşı kin ile büyümüş ne kadar önüne geçmeye çabalasamda başaramamıştım.

Ömer'in en kötü çöküşü ise Ceren'den önceki daha çocukken sevdiği kızın vefat etmesiyle olmuştu. Ergenliğini onun acısıyla kapatmış o andan sonra içine kapanık boynu eğik kalmıştı.

Ceren'i ise baya uğraşın sonucunda hayatına dahil etmiş ve bundan sonra hayatını ona adayacağını bir gece yanımda ağlaya ağlaya sabaha kadar anlatmıştı.

Milleti öpmem ve yeniden tebrikleri kabul etmemizin ardından Şiyan Ağa'nın Suna'nın kırmızı gelin duanı örtmesinin ardından konaktan dışarı çıkıp dışardaki onlarca doluşan millete baktım.

Arabalar belkide ağalığa geç kalmamak  için  geldiğimiz günden daha fazlaydı. Suna'nın merdivenleri inmesine yardım edip arabalara doğru ilerledim.

Ömerin koltuğa geçmesiyle bende Suna'yı gelinlikle dikkatle oturtmamın ardından yerime geçtiğimde ön koltuğa Arif oturmuştu, tıpkı küçükken sözleştiğimiz gibi sağdıcım olmuştu.

"Çok sıcak."  Suna'nın sesini duyar duymaz başındaki duvağı açtığımda Ömer'de yanındaki düğmeden pencereleri açmıştı.

Bir süre sonra herkesin arabaya yerleşmesiyle bir kanvoy başladığında her bir arabadan yüksek sesli korna sesleri çıkıyor coşkumuzu tüm şehre yayıyorlardı.

Çoğu eğlence ve Suna'nın sıcaktan bıkkınlığının dile getirdiği uzun yolculuğun ardından en son yüzlerce arabanın olduğu ve düğün için tuttuğumuz kır bahçesinin önüne ulaştığımızda yolda araç önü kesilmesi falan derken Arif hepsini Şiyan Ağa'nın aracına yollayıp bizi büyük bir curcunadan kurtarmıştı.

"Aziz gitmesek mi?" araçtan inmeden gözlerimi çevirdiğim masalardan çekip Suna'ya çevirdim. Gerginliğinin belli olduğu gözlerle benim bakışlarımı çektiğim yöne bakıyordu.

BERDELWhere stories live. Discover now