Altmış Beşinci Bölüm

67.7K 5.8K 1.6K
                                    

Selamlar, nasılsınız?

Okuduğunuz saati bu satıra not edebilirsiniz

Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin canımın içleri.

*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*

Sabahın ilk ışıklarıyla güne gözlerimi açmıştım. Odanın içine dolan güneş ışığıyla bugün güneşli bir gün olacağını anladım. Uludağ'a geldiğimizden beri hava pusluydu.

Ağrıdan uyur uyanık geçirdiğim gecenin yorgunluğunu tüm bedenimde taşıyordum. Sızlayan eklemlerim, hareket alanımı kısıtladığından sızlanarak kirpiklerimi kırpıştırdım. Uzun zamandır bu kadar ağır bir hastalık geçirmemiştim. Savaş olmasaydı yanımda ne yapardım hiç bilmiyorum. Nefes almakta bile zorlanıyordum.

Arkamdaki bedenin kıpırdamasıyla sabaha kadar uyumadan benimle ilgilenen Savaş'ın uykusuz olduğunu bildiğimden anında hareket etmeyi kestim.

Biraz uyuyup dinlenmesini istiyordum. Ancak bunun için geç kaldığımı ense köküme çarpan ılık nefes ve hemen akabinde Savaş'ın bana seslenişiyle anlamıştı. "Asu," dedi uykulu çıkan sesiyle.

Kollarının arasında kaşık poziyonunda yattığımdan hareket edişimle uykusu dağılmış olmalıydı. "Efendim," dedim son derece kısılmış olan sesimle. O kadar güçsüz çıkmıştı ki sesim, duyulup duyulmadığından emin olamadım. Boğazımdaki ağrı düne göre hafiflemişti. Ancak yutkunurken hâlâ zorlanıyordum.

Savaş yüzünü sıvazladıktan sonra dirseği üzerinde yükselttiği bedeniyle bana doğru meyillendirdi vücudunu. Parmaklarının sırt kısmını yanağıma yaslayarak aşağı yukarı hareket ettirdi. Beyaz tenimin üzerinde gezinen parmaklara ulaşan ısı gayet normal olmalıydı, çünkü ateşimi düşürmeyi başarmıştık.

Kısıkça açtığı ela gözlerini yüzümde gezdiriyordu. "Ağrın mı var?" diye sordu ilgiyle. Onu daha rahat görebilmek için başımı geriye doğru yatırarak yüzümü arkamdaki bedene doğru çevirdim. "Birazcık," dedim boğuk sesimle. Savaş, "O zaman kahvaltı söyleyeyim odaya. Hemen karnını doyurup ilaçlarını içersin." Uysalca başımı sallayınca yataktan kalkmıştı. Banyoya gidişini seyrettim sessizlik içinde.

Pamuklara sarmak deyimi benim için tek bir kişiye isabet ediyordu. Gece boyunca bir an olsun başımdan ayrılmayışı, sabaha kadar bebeğiyle ilgilenir gibi ilgilenişi bana bir kez daha iyi ki dedirtmişti. Savaş, iyi ki hayatımdaydı.

Boğazım ağrıyordu. Başımda da hafiften bir ağrı vardı. İlaçların etkisiyle geceye nazaran biraz daha toparlanmıştım. Savaş benimle o kadar güzel ilgileniyordu ki, iyileşmemem imkânsız gibiydi.

Kahvaltıya ek olarak bana çorba istemişti. İyi ki de istemişti. Çünkü bu tıkalı boğazla ancak çorba içebilirdim.

Kaşığa doldurduğu çorbayı dudaklarıma uzattığında ağzımı açtım. Küçük bir parça ekmeği de çorbanın arkasından ağzıma sıkıştırışıyla ağrıyan boğazıma rağmen güldüm ve bu canımı acıttı. Yüzümü buruşturarak elimi boğazıma sardım. Yutkunurken dikenler batıyormuş gibi kötü bir hisle çevreleniyordu boğazım.

155 POLİSİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin