Altmış Üçüncü Bölüm

99.8K 6.2K 3.3K
                                    

Selam, nasılsınız 

Okuduğunuz saati ve tarihi not eder misiniz?

Satır aralarında görüşürüz ♡

Satır aralarında görüşürüz ♡

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*

Uykunun tatlı delhizlerine dalmaya hazırlanırken bedenimi saran kolların hareketlenişiyle üzerlerine yük binmişcesine açılmamak için direnen göz kapaklarımın direnişini kırarak gözlerimi kısıkça araladım. Sıcak suyun etkisiyle buharlanan banyonun içinde acelesizce dolaştırdım bakışlarımı. Nerede olduğumuz bir anlığına aklımdan çıkmıştı. Vücuduma temas eden ılık suyun verdiği huzurlu ve tatmin edici hisle rahatladığımı hissediyordum. 

"Asu," kulağımın arkasından boynuma doğru akan ılık nefesle suyun içindeki ayaklarımı kımıldattım. Savaş'ın bacaklarına çarpan ayaklarımın hareketini yavaşlattım. "Uyuyor musun?" Göğsüyle omzu arasında yaslı olan başımı yavaşça iki yana oynattım. Uyumak üzereydim. "Çok yorgunum Savaş. Uyandırmasan bir hafta uyuyabilirim biliyor musun?" diye mırıldandım ağzımın içinden uykulu bir hâlde. 

Burnunu ıslak saçlarımın arasına yaslayarak güldü. Gülüşünün etkisiyle göğsü sarsılmış ve sırtımı baskılayan gövdesi titremişti. Kürek kemiklerimde hissettiğim bu titreşimle tüylerim diken diken oldu. Savaş'ın tasarruf anlayışıyla birlikte duş almıştık. Saçlarımı şampuanlarken uyuklamaya başlamıştım da ben. Zor duruyordum ayakta. Şimdiyse küvetin içinde onun kucağında kedi gibi kıvrılmış uykuya direniyordum.

"Bir hafta çok uzun bir süre değil mi?" diye sordu eğlenen bir ses tonuyla. "Özlerim ben karımı," dudaklarımdan bezgince sesli bir gülüş döküldü. "Of, senin doyumsuzluğun yüzünden bu hâldeyim zaten." diye söylendim yükselen sinirimle. 

"Bak sen şu işe. Yirmi sekiz yılın açlığı bu yavrum kolay kolay diner mi?" deyişiyle küvetin kenarına yaslı olan sağ koluna küçük bir fiske attım. "Sinir ediyorsun beni, hâlim yok diyorum insaf et. Susalım lütfen, konuşturma beni." 

Belimi saran sol elini bulunduğu yerden kaldırmadan göbeğime doğru kaydırdığında başımı omzuna doğru bastırıp boynumu geriye yatırdım ve yüzüne bakmaya başladım. Islak saçları dağılmıştı. Dişlerini göstererek gülümsediğinden yanakları içe çökerek avurtları belirginleşmişti. Kirpiklerinin ucunda ve yüzünün bazı yerlerinde su damlaları vardı. Beyaz teni loş ışığın altında bile beni etkilemeyi başarıyordu. "Sesini seviyorum yavrum, üzgünüm kendimi bundan mahrum edemem."

Başını öne eğişiyle göz kapaklarım ağırlaştı. Kalın dudaklarının arasından süzülen soluklar alnıma çarptı. Sıcak temasını elmacık kemiğimin hemen altında hissettim. Küçük bir öpücük bıraktığında somurtkan ifadem kırıldı. Dudak çizgilerim iki yana çekilirken tebessümle iç geçirdim. "Güzelliğin akıl bırakmadı," dedi dudaklarının baskısını azaltıp. Nefesinin tatlı esintisi şakağıma ulaştı. "Savaş…" dedim içim gidiyormuş gibi. "Bebeğim," diye karşılık verdi. "Sabah hatırlat bir tane öpücük borcum var sana." Yüzük parmağımı okşadı. "Baş üstüne." çenesini omzuma eğerek oraya yasladı. "Yatağa taşıyayım mı seni?" Yanağımı yüzümün sağına yanaştırdığını yüzüne doğru bastırdım. Tenlerimizi birbirine sürtüp "Hı-hım," diye mırıldandım. "Taşısana, adım atacak hâlim yok."

155 POLİSİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin