30* devuélvete

26 4 10
                                    

(carla morrison- devuélvete)

İçeriye adımımızı attığımız gibi huzur veren şarkı kulaklarıma doldu. İspanyolca olmalıydı, İspanyolca şarkıları oldum olası severdim.

Buğra'nın adımlarını takip ederken loş ışığın hâkim olduğu göz alıcı mekânı inceledim. Yuvarlak, kırmızı saten örtülü masaları süsleyen zarif siyah sandalyeler de buraya oldukça uyumlu ve hoş duruyordu.

Duyduğum "Buyrun efendim?" sesiyle başımı sağıma çevirdim, garsondu. Kolunda beyaz bir kumaşın bulunduğu -bu kumaş havluydu sanırım-, garsonlara özel takım elbiseli adam, elinde bir tablet tutuyordu.

Buğra, "Buğra Alaca." dediğinde garson da eş zamanlı olarak elindeki tablette gezdirdi bakışlarını. Nihayet başını kaldırdığında bize gülümseyerek "Hoş geldiniz efendim, şuradaki masa sizin. İyi akşamlar dilerim." dedi. Eliyle salonun ortasındaki masayı işaret ediyordu.

Buğra başını hafifçe eğerek garsonu onayladı ve bakışlarını bana çevirdi, gülümsedi. Adımlarımızı, uyum içerisinde masamıza çevirdik. Garsonun gösterdiği masaya ulaştığımızda Buğra kolumdan çıkarak büyük bir zarafetle sandalyemi oturmam için geriye doğru çekti.

Gözlerimi gözlerinden ayırmadan tebessüm ederken çektiği sandalyenin önüne konumlandığımda o da sandalyeyi yavaşça ileriye itti. Sandalyeme kurulduğumda o da yavaş adımlarla kendi sandalyesine, karşıma oturdu.

Loş ışık, huzurlu bir müzik ve Buğra... İşte bunların birlikte oluşu beni hayatta tutabilirdi, buna inanıyordum.

Buğra ile hipnoz olmuş gibi birbirimizin gözlerini izlerken ellerimi yanaklarımın iki yanına koydum ve dirseklerimi masaya yerleştirdim.

O benim en yakın arkadaşımdı.

O benim ilk aşkımdı.

Hayatımdı,

O benim kalbimin hızını arttırandı. Aslında, hayır. O aksine, dengeyi bozandı. Bazen çok yavaş atmasını... bazen de hızlanmasını sağlayandı.

O benim rüyalarımdı.

O benim anılarım, hayallerimi süsleyen kavalyemdi.

O benim; geçmişim, şimdim, geleceğimdi.

Hatta, o benim sonsuzluğumdu.

"Ne dilerdiniz?"

Düşüncelerimi bölen ses ile bakışlarımı sesin kaynağına çevirirken direklerimi masadan indirdim ve terlediğini farkettiğim ellerimi baldırlarımın üzerindeki elbiseme sürttüm.

"Ne yiyelim?" diye sordu Buğra.

Boğazımı hafifçe temizledikten sonra "Bilmem ki.." diyebildim.

Buğra "Hmm.." diye mırıldanırken ağır bir şeyler yemek istemediğimi farkettim ve "Salata olabilir." dedim.

"Salata alalım." dedi Buğra, garsona.

Garson bu sefer de "Ne çeşit bir salata olsun? Tonbalıklı, yeşil mercimekli, tavuklu?" diye sorduğunda lafa atladım ve "Tonbalıklı olur." dedim.

Buğra, "Bana da aynısından olsun, teşekkürler." dediğinde garson başını aşağı eğerken "Tamamdır, efendim." dedi ve masamızı terketti.

"Nasılsın?" dedi Buğra. Anlık gelen sorusuyla şaşırdım. Neden bir anda nasıl olduğumu sormuştu ki, yeterince belli etmiyor muydum mutlu olduğumu?

Daha fazla beklemeden bozuntuya vermedim ve "İyiyim, sen?" diye sordum. Gülümsedi. Ben de gülümserken "Çok iyiyim." dedi. Bakışlarımız birbirimizin gözlerinin en derinliklerine inmeye başlayıp derinleşirken "Çok iyi..." diye fısıldadım bilinçsizce.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 11 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

elfida/yarı textingWhere stories live. Discover now