25* until i found you

30 7 13
                                    

(stephen sanchez- until i found you)

Buğra gülümsememe karşılık verirken kapısını açtı ve dışarı çıktı. Gözlerini benden ayırmadan arka kapıyı açtığında dudaklarını araladı, "Buyrun hanımefendiler." dedi. Bir eliyle de arabayı gösteriyordu.

"Buyuralım." diye mırıldandım, gösterdiği yere ulaşıp arabaya binmeden önce. Esma da yanıma konumlanırken şoför koltuğunda oturan, Arda'nın sesi duyuldu. "Hoş geldiniz kızlar." dedi dikiz aynasından arkaya bakarken.

Hemen "Hoş bulduk." dedim gülümseyerek. "Hoş bulduk." diye fısıldadı Esma, benden hemen sonra. Gergindi, kolunu ona güç vermek istercesine hafifçe tuttum ve sıvazladım. Benimkiyle aynı renk olan koyu kahve gözlerini yüzüme çıkardığında bu kez de yüz ifademle sakinleştirmeye çalıştım. Gülümsemeye çalıştı. Başaramamıştı lakin teşekkür ettiğini anlamıştım. Ben de ona gülümsedim ve bakışlarımı önüme çevirdim.

Araba çalıştıktan bir süre sonra Arda konuştu, "Ee, nasılsınız bakalım?" diye sorduğunda "İyiyiz." dedi Esma. "İyiyiz, sen nasılsın, siz nasılsınız?" diye konuştum ben de.

"Ne güzel ne güzel, hep iyi olalım." dedi Arda, Buğra "Biz de iyiyiz." dedikten hemen sonra.

Sahil yerine vardığımızda Buğra'nın, kapımızı açmasıyla arabadan indik. "Şu sıcağa bak, sıcak nefesler alıyorum resmen." dedi Arda. "Sıcak nefesler ne oğlum, ne garip insansın ya?" diye sordu Buğra. Arda "Sıcak nefes işte oğlum, gayet açık; sıcak hava dolayısıyla sıcak nefesler. Allah Allah." diye söylenirken denize gireceğimiz yere doğru ilerliyorduk. "Peki peki." diye mırıldandı Buğra.

İyi ki şapka takmışsın Efla. İç sesim çok haklıydı. Şapka takmasaydım şu tepede duran, ultra parlak şey başıma geçebilirdi. Kendimle gurur duydum.

Birkaç şezlong ile karşılaştığımızda biraz daha ileri gidersek kafelerin ve barların bizi karşılayacağını biliyordum. "Çok ileri gitmeyelim, burada duralım bence. Ne kadar az kalabalık, o kadar rahatlık." dedim hemen, fazla insan içinde bulunmaktan pek hoşlanmazdım.

"Olur." dedi Arda ve boş şezlonga çantasını koydu. "Aslında ıssız bir yer var, insanlar genelde gitmiyor oraya, derin. Taşlık bir yer, kumsal değil. Oraya götürecektim sizi ama bilemedim." diye devam etti. Buğra, Arda'dan hemen sonra "Suyu soğuk olan yer değil mi, azmak gibi olan? Eskiden gittiğimiz yer mi?" diye sorduğunda "Evet, orası." dedi.

Buğra "Olmaz, oranın suyu soğuk. Hasta oluruz." derken şezlonga oturuyordu. "Oluruz mu? Yoksa sevgilin mi olur?" diye sordu Arda, sinsi bir ses tonuyla, hafifçe gülerek.

Biz de Buğra ve Arda'nın şezlongunun hemen yanındaki şezlonga kurulurken "Sevgilim hasta olur." dedi Buğra, açıkça. Yanaklarımın ısındığını hissettim. İlk defa birilerinin yanında benden "sevgilim" diye bahsediyordu ve bu benim oldukça garibime gitmişti.

Tamam, Arda bana arada yenge derdi... Veya, birbirimizden hoşlandığımızın -biz bile farkında değilken- farkındaydı fakat bu başkaydı. Ciddi ciddi sevgiliydik.

Vay be Efla. Daha birkaç gün önce, doğum gününden önceki günün gecesi hüngür hüngür ağlarken "Biz imkansızız." diye söyleniyordun. Şu an sevgilisiniz. Hayat işte, ürkütücü. Ne olacağı belli olmuyor. Bir anda, ölme ihtimalimin olması gerçeğinin ortaya çıkması gibi...

Esma, "Kızım, ne daldın gittin?" diyene ve kolumu dürtene dek düşüncelerime dalıp öylece bir yere odaklandığımı farketmemiştim. "Heh." derken düşüncelerimden sıyrıldım. "Ay, dalmışım." diye ekledim.

Buğra, koluma hafifce dokunurken "İyi misin?" diye sorduğunda içten bir gülümsemeyle "Evet, sadece bir şey düşünüyordum, dalmışım öyle." dedim. O da içten konuşmamdan tatmin olmuş olacak ki gülümsememe karşılık verdi ve güzel dudaklarını araladı, "İyi ol, hep..." diye mırıldandı.

Dudakları kalın değildi, ince de değildi, tam ortasıydı. Renki ise açık pembeydi. Kalın olmasa bile, çok güzeldi. Bilemiyordum, belki de bu dudaklar bizzat Buğra'ya ait olmasaydı gözüme güzel gözükmezdi lakin o tozpembe dudaklar karanfil çocuğumundu ve ben, karanfil çocuğumun her şeyine koşulsuz bir şekilde bitiyordum.

Evet, Buğra'ya bitiyordum. Gün geçtikçe daha da eriyor, tükenmeye yüz tutuyordum. Gülümsedim, tabii ki de hastalığım onun kontrolünde olan bir şey değildi fakat bu düşünce beni heyecanlandırmıştı. O an cidden böyle olsaydı, durumumdan oldukça memnun olacağıma emin oldum. "Ben de onunla gidiyorum, geleceğim hemen." dedi Esma. Anlamayı unutmuştum, onu tam olarak dinlemedim bile. Düşüncelerime devam ettim.

"Keşke ölümüm onun elinden olsaydı, sonsuza kadar huzurlu kalabilirdim." dedim içimden.

Bunları düşünürken, bakışlarımın Buğra'nın elalarında takılı kaldığını farkettiğimde gözlerimi kırpıştırdım ve düşüncelerimden sıyrılmaya çalıştım bir kez daha. Bugün ne çok dalıyordum ben böyle? Çaktırmamaya çalışarak gülümsedim. Etrafıma bakındım, Arda ve Esma'yı göremediğim gibi Buğra'ya bir soru yönelttim, "Neredeler?"

"Arda şezlongların parasını ödemeye gitti, Esma da sana söyledi ya?" dedi sorar gibi. "Duymadım ben tam." dediğim gibi "Arda'yla gitti. İçecek bir şeyler alacakmış da sen bugün biraz dalgın gibisin bebeğim, iyi olduğuna eminsin değil mi?" diye sorarken şezlongun kenarına oturmuş pozisyonuna bir de dirseklerini dizlerine yaslayıp ellerini öne doğru yani bana doğru uzatmayı ekledi.

Ben de ellerimi dirseklerime yasladım ve bana doğru uzanan ellerini tuttum. "Evet şapşal, hâlâ uykum var sanırım. Dün gece pek uyuyamadım da." dedim. "Hmm..." diye mırıldandı. "Uyu istersen burada?" dedi sorar gibi.

"Yok aşkım, yüzmek istiyorum ben." derken ayağa kalkıyordum. Başını hafifçe yukarı kaldırıp yüzümdeki bakışlarını hiç uzaklaştırmazken dediğim bir şey hoşuna gitmiş olacak ki, yüzünden tebessümünü de hiç eksik etmiyordu.

"Hadi yüzmeye, onları beklersek bugün yüzemeyiz biz. Belki de aşk yaşıyorlardır." dedim sinsice sırıtarak ve sol elimi elbisenin sağ kısmında bulunan fermuara attım, parmaklarımı fermuara doladım.

Fermuarı aşağı indirdim ve elbiseyi çıkartmaya koyulduğumda Buğra'nın yüzündeki bariz şaşkınlık komiğime gitmişti. "Efla ne yapıyorsu-"

Lafını kestim, "Altıma giydim mayoyu, şapşal." dedim. Yüz ifadesi biraz daha stabil bir hâle dönerken "Korktum bir an kızım." dedi, gülümsedim. "Aynen, ulu orta soyunacaktım Buğra." dedim alayla.

"Ya ne bileyim, seninleyken hep böyle oluyor. Eskiden de demiştim, mantıklı düşünemiyorum." diye mırıldandı. Eskileri hemen anımsadım ve buruk bir tebessüm ekledim suratıma. "Çok güzeldi küçüklüğümüz... çok masumduk." dedim.

Başını sallayarak beni onayladı, "Evet ama hâlâ daha masumsun sen. Hep masumdun hâlâ da masumsun, melek gibisin. Bazen insan olduğundan şüphe ediyorum." diye mırıldandığında kaşlarımı çattım.

"Ben aslında meleğim ve insan vücuduna girdim. Amacım ise seni tavlayıp senden bir çocuk yapmak, üstüne insan-melek karışımı olan melez bir varlık üretmekti." dedim ve dudaklarımı büzerken "Fakat sen planımı anladın, planım suya düştü." diye ekledim.

"Hmm... demek tavlamak ha?" diye sorduğunda koluna vurdum. "Buna mı takıldın şapşal?" diye sorduğumda gülümsedi ve bakışlarını anlık da olsa mayomda gezdirdi. "Sana... kırmızı mayo yakışmış. Kırmızı renk güzel olmuş yani." dediğinde kocaman gülümsedim.

"Gerçekten mi? Gerçekten yakışmış mı?" diye sordum heyecanla. "Evet yavrum, yakışmış. Esmer tenli olman da avantaj, kırmızı esmer tene yakışır." dediğinde aslında takılmazdım fakat sahte bir sinirle "Demek yakışır esmer tene, peki sen bunu nereden biliyorsun?" diye sorarken sırtının denize dönmesini sağladım ve geriye doğru ittirirken üzerine yürüdüm.

"Efla... Herkes bilir, esmer ten kırmızı gibi iddialı bir rengi güzel taşır. Hem bak senin üzerinde görüyorum işte, yakışıyor." dediğinde ne dediğinde dedikleri pek önemli değildi çünkü onun ne demek istediğini anlamıştım, o an aklımda sadece onu denize atma düşüncesi vardı.

Biraz daha üzerine doğru yürüdüğümde bir anda sinsi bir sırıtış sardı yüzünü. Beni koltukaltlarımdan tutup kucağına almasını beklemiyordum.

elfida/yarı textingWhere stories live. Discover now