'49'

3.2K 376 81
                                    

"Çıkıyorum ben"

"Kaçıp durma sürekli cevap versene neden izin vermiyorsun?" kapıyı kapatıp hızlıca kendimi sokağa atarken Hyorin arkamdan seslenip, bağırmıştı. Dakikalardır kavga ediyorduk ve onunla uğraşmak artık gerçekten zordu. Sürekli bir şeyler istiyor ve ona koyduğum sınırlara saygı duymuyordu. Beni fazlasıyla zorluyordu. Ona karşı sabrımın sınırında olduğumu hissettiğim anda tartışmaya son verip, uzaklaşıyordum. Başka türlü ikimiz de durmuyorduk ve bu bir süre sonra korkunç bir hâl alabilirdi.

Sürekli bir şeylere olan ısrarı artık aramızda bir inatlaşmaya dönmüştü ve Hyorin bunu bana karşı kullanmaktan geri durmuyordu. Bugünkü kavga konumuza bakılırsa bilerek yaptığını bile düşünebilirdim. Her ne kadar da Taehyung ile yıllar önceki ayrılığımızda, ondan aldığım her şeyi geri vermiş olsam da, avukatları davayı sürdürmeye devam etmişlerdi ve bu şekilde Hyorin benimle kalabilmişti.

Sıkıntılı bir süreci atlatmıştım. Annem ve babamla yaptığım tüm kavgaları ve maruz kaldığım iğrenç sözler bir yana, bir de Taehyung ile olan ayrılığımız vardı. O zamanlar kendimi her anlamda güçlü tutmaya çalışsam da birikiyordu bir şeyler. Taehyung'un da dediği gibiydi... Duyguları bastırmak iyi değildi. Yaşadığım her şeyi içime atıp, kız kardeşim için güçlü durmaya çalışmıştım ama şimdi ondan da bir tekme yemek kalbimi kırıyordu.

Benimle mutlu olmadığını ve geri dönmek istediğini söylemişti. Onun için elimden geleni yapıyordum. Her gün saatlerce ayakta dikilip onun için çalışırken bana böyle şeyler söylemesi canımı yakıyordu. Ona sunduğum  hayatı yeterli bulmuyordu ama elimden gelen bunlarken ona daha fazlasını nasıl verebilirim ki?

Evin önündeki kaldırıma oturup, titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp, ağlamamaya çalıştım. Soğuk olsa da orada oturmaya ve yoldan geçen araçları izleyerek dikkatimi dağıtmaya devam ettim ama pek başarılı olamıyordum. Her şey  çok fazla geliyordu.  Çok boğuluyor ve çırpındıkça daha dibe batıyordum. Kendimi çok yalnız hissediyordum. Kız kardeşim bile bana katlanamıyordu. Ailem zaten hiçbir zaman bana ufacık da olsa değer vermemişti.

Bu his beni bir yere veya birine ait olmaya itiyordu. Sanki aitlik hissiyle dolup taşsam, o hisse karşı tatmin olabilsem değerli hissedecektim. Özünde güveni getiriyordu bu. Güvende ve değerli hissetmek yıllarca o kadar uzak kaldığım duygulardı ki! Bugüne kadar bana bu şekilde hissettiren yalnızca Taehyung olmuştu ama onunla da sonumuz hiçte hayal ettiğim gibi olmamış ve daha büyük bir boşluğun içinde bulmuştum kendimi.

Yine de varlığını seviyordum. Çok kötü şeyler yaşamış olsak bile hâlâ bir şekilde benim için bekliyordu. Değişiyordu ve benim için savaşıyordu. Herkesin aksine yanlış yapsa bile bunun farkında olup, düzeltmeye çalışmıştı. Benim için büyük bir çabanın içinde olması bile güzeldi. Evet, yaptığı çok büyük bir hataydı ve bu yüzden  onu terk etmiştim ama aslına bakılırsa ondan başka gidecek yerim yokmuş. Ben onu yalnızca fiilen terk etmişim. Evim olan kalbinden hiç ayrılmamışım. Orada hep güvende kalmışım...

"Jungkook?"

Üstüme bir şey almadan çıktığım ve soğuk rüzgara rağmen oturduğum kaldırım taşının üstüne düşen gölge ve kulağıma dolan tanıdık ses. Kafamı kaldırıp, hemen yanıbaşımda duran Taehyung'un, sokak lambasının ışığına rağmen, yüzünü seçmeye çalıştım.

"Ne yapıyorsun burada?" diyerek merakla bana bakmaya devam ettiğinde, hızlıca ayağa kalkmıştım. En ihtiyacım olduğu anda hissetmiş gibi burada olması, kalbime bir sıcaklık bırakmıştı. Çenem ve alt dudağım aynı anda titrediğinde gücümü yitirmiş gibi kollarımı gövdesine sarıp, sımsıkı sarılmıştım. Ona yeniden bir şans vermemin üzerinden iki ay geçmişti ve biz bu iki ay içinde fazlasıyla vakit geçirmiştik. Yine de temastan kaçınmıştık. En azından Taehyung için durum böyleydi. Bana karşı olan tutumu o kadar güzeldi ki! Dokunurken bile izin istiyordu. Tıpkı şuan olduğu gibi...

Venice B!tch | taekook Where stories live. Discover now