elli bir

8.1K 683 297
                                    

"çarşamba"
21.44
yusuf hazar







yusuf için hazar'ın en sinir bozucu özelliği, yusuf'un hayatında görmüş olduğu en kusursuz insan olmasıydı. özellikle hazar, duştan henüz yeni çıkmış bedeniyle balkonda, soğuk yememek için taktığı kahverengi beresi ve elindeki sigarayla o kadar güzel ve kusursuz gözüküyordu ki yusuf yanına gitmeden önce balkon kapısının arkasından, gizlemeye çalıştığı bir hisle onu izlemişti. hazar'la tanışmadan önce hazar gibi insanların gerçek olduğunu hiç düşünmemişti. özellikle bir insanın hem zeki hem güzel oluşu imkânsız olmalıydı ancak hazar bu kuralı o kadar fazla yıkıyordu ki yusuf bazen sinirden hazar'a sarıyordu. bu kıskançlık gibi bir histen çok onda öz güvensizlik yaratıyordu. neyse ki son zamanlarda bunu büyük bir oranda aşmıştı ancak yine de dışarı, onun yanına çıkmadan önce birkaç dakika hazar'ı izlemekten kendisini alıkoyamamıştı. yusuf, eylül onu hazar'la aynı masaya oturtmuş olsaydı fakat hazar ona herhangi bir adım atmamış olsaydı yusuf emindi ki hazar'a tekrar âşık olurdu.

balkon kapısını açtığında hazar, sakince başını kaldırmış ve ona bakmıştı. kaşları hafifçe çatıldığında yuauf sakince kapıyı kapatmış ve onun yanına gitmişti. hazar ise yavaşça elini onun saçlarının arasına karıştırdı. "üşümeyecek misin?" dediğinde duru bir yüzle onun dudaklarını izliyordu.

"hayır." dediğinde hazar uzanıp yusuf'un kapüşonunu başına geçirmişti. yusuf ise bir tepki vermeyerek sadece "tıraş bıçağını kullanacaktım ama tek kullanımlık bulamadım." dedi.

elini aşağı indirirken "rahatsız olmazsan makinemi kullanabilirsin." demişti.

"sen olmaz mısın?"

"yani, yusuf," dedi sigarasındaki külü tablaya dökerken. "...üç gündür senin sikinle yıkanıyorum, rahatsız olacağımı sanmıyorum."

"gerçekten, seni iflah etmeye çalışmayacağım," derken sinirle onun sigara paketine uzanmıştı. "...iki saattir seni balkon kapısından izleyip kırk tane hayal kuruyorum, bana kurduğun cümleye bak."

"ciddi misin?" derken gülmüştü. "ne hayali kuruyorsun?"

"siktir git."

"çok sevimlisin."

"bugün sana sinirlenmeyecektim," dediğinde sigarasını yakıyordu. "...ama yine beni deli ettin."

"ne yaptım?" dediğinde sesinde sinir bozucu bir rahatlık vardı.

"facebook hesabıma girip ülkücü kürtler derneği'ne giriş isteği atan sen misin?"

anlık gelen bir kahkahayla geriye yaslandı. "ona da mı istek attın?"

"sen atmışsın amına koyayım," derken gözlerini irileştirip ona yaklaşmıştı. "...şifremi sadece sana verdim." dediğinde o da istemsizce gülmüştü.

"aktif olarak instagram kullanmanı hâlâ gerçekçi bulmuyorum kürt."

"ya bir de neden aklına bu geldi ki?" diye gülerken sinirle yüzünü kapatmıştı. "yani git, kızları falan çıkart, dm oku. ne bileyim başka bir şey yap, bu nasıl bir yaratıcılık, ben anlamıyorum."

hazar başını kaldırıp gülerken gözlerini kapatmıştı. "bingöl'ün abaları." dediğinde yusuf sinirle omuzuna vurdu.

"beni o gruba ablam soktu," derken yanakları kızarmıştı. "...dalga geçmeye hakkın yok."

"tamam da neden aba?"

"öyle diyorlar çünkü."

"neden aba teşkilatınız var amına koyayım?"

"sizde de yunan gemileri yok mu?" boş bulunup güldü. "gerçi batırmıştık."

"senin bu radikal kürtlüğünle," derken yusuf'un yanaklarını sıkmıştı. "...vatan savunuculuğun beni gerçekten şaşırtıyor."

"işte adamı böyle sikerler." dediğinde yanakları sıkıldığı için sesi kısık ve boğuktu.

elini onun yanağında hareket ettirip yusuf'un yüzünü buruşturdu. "böyle konuştuğunda seni içime sokasım geliyor." derken sesi oldukça sakindi.

"mümkünse götte-" hazar onu kendisine çektiği için susmuştu. zaten beklemediği bir şey olmadığı için dudaklarının üzerine kapanan dudaklara gecikmeden karşılık vermişti.

dengesini korumak için ona tutunduğunda saçlarında hazar'ın elini hissetti. çok kısa bir an dudağının üzerinde onun dilini hissettiğinde hazar geri çekilmişti. "üşüyorsun." derken hazar'ın sesi kısıktı.

"hayır." diyerek güldü yusuf. yalnızca hazar'ın, onu öpmeye devam etmesini istiyordu.

geri çekilirken yusuf'un saçlarını karıştırmıştı. "sigaranı iç."

geri çekilmeden "öpsene." dediğinde tuhaf bir yüzle hazar'ı izliyordu.

doğrusu, bunu dediğinde hazar'ın o anki boş yüz ifadesiyle karşılaşacağını bilseydi aynı cümleyi birkaç kez daha kurabilirdi. "bazen," dedi hafifçe aralanmış dudaklarla hazar. "...o kadar karşı konulamaz oluyorsun ki ne yapacağımı unutuyorum." dediğinde baş parmağıyla hafifçe onun çenesini okşamıştı.

belirsiz bir şekilde gülerek yüzünü ona yaklaştırdı. "ben galiba sana fazla âşığım hazar." konuşurken ona ne hissettirdiği konusunda en ufak bir fikri yoktu.

yalnızca birkaç santimetre ilerisinden, yusuf'un dudaklarına bakarak "enayi." dediğinde baş parmağını yavaşça onun yanağında dolaştırıyordu. yusuf ise engel olamadığı bir utanma hissiyle gülümsediğinde hazar ona bir kez daha uzanmış ve nefesini dudaklarıyla kapatmıştı. eli yavaşça boynuna doğru düştü ve onu kendisine biraz daha yaklaştırdı.

sanki saatlerdir onunla beraber değilmiş gibi, engel olamadığı bir istekle onu öperken yusuf, elini onun saçlarının arasına karıştırmıştı. beresinin altından ıslak, sarı saçlara değen parmakları dokunduğu her bir teli sıktığında hazar'ın kısık sesli inlemesini duydu. bu, çok fazla duyduğu bir ses olmadığı için yusuf, geri çekilme isteğini tamamen kaybetmişti. bazen, özellikle onun dilini, dilinin üzerinde hissettiği anlarda hazar'dan uzaklaşabilmek imkânsız olabiliyordu. böyle anlarda nefes almak ona bir ihtiyaç gibi değil, yük gibi geliyordu.

kısa sürmeyen ancak çok da uzamayan bir süre onu öptükten sonra geri çekilen kişi hazar olmuştu. boynunda küçük daireler çizen parmakları yusuf'un tenini ısıtırken "gerçekten üşüyorsun." dedi.

ayak ucunda hafifçe yükselip onun dudaklarını izlerken "hayır." demiş ve gülümsemişti. gerçekten üşüyordu ve içeri girebilirlerdi ancak ufacık da olsa bir fiziksel ayrılma yaşamak istememişti.

"yusuf," dedi eli onun ensesine acelesizce uzanırken. "...bana şöyle bakmayı keser misin?"

"hazar," derken kafasına takılan bir soruyu sormak için hafifçe geri çekilmişti. "...eviniz gerçekten üç katlı mı?"

kendisinin bile beklemediği bir gülüşle çok kısa bir an ona uzanıp yusuf'u öptü. karşılık bile alamayacağı kadar kısa bir süre sonra geri çekildiğinde "hadi, içeri geçelim." demiş ve eliyle hafifçe onun belini kavramıştı.

yusuf ise cevap alamamanın verdiği küçük bir sinirlilikle elini, belindeki elin üzerine sarıp onunla beraber içeri geçti. elindeki bitmiş sigarayı ise söndürmeye gerek duymadan kül tablasına bırakmıştı.


'

yirmiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin