beş.

86 11 34
                                    

Marinette alnını dizlerine koydu ve derin bir iç çekti.


Durum hiç iyi görünmüyordu.


        Birkaç gün önce prensten emir aldığından beri diken üzerindeydi. Yaptığı her harekete dikkat ediyor, göze çarpmamak için elinden geleni yapıyordu. Son üç gündür prensin ve General Nino'nun yanından ayrılmamıştı.


       Aradığı iblis ise Keidan'da kalmayı planlamıyor gibiydi. Kendileri gibi o da güney sınırına doğru ilerliyor, her geçen gün krallığın merkezinden daha da uzak bir konumda bulunuyordu.


        Böyle devam ederse, ordudan çıksa bile iblisin yerini bulamayacaktı. Keidan'a girmekte zorlanmamıştı, çünkü krallık bir kör noktaya sahipti. Ancak daha güneyde bulunan krallıklar hakkında genç kızın en ufak bir fikri yoktu. Bırakın iblisi yakalamayı, sınırı geçmekte bile zorlanabilirdi.


       Umutsuz bir şekilde gözlerini devirdi ve kafasını kaldırdı. Birkaç gündür devamlı olarak aynı şeyi düşünüyor, kendi kafasında senaryolar kuruyordu. Ancak henüz içinde bulunduğu durumdan onu kurtaracak bir çözüm bulamamıştı.


        Uykusuzluktan dolayı buğulanan gözleriyle çevreyi taradı. Ondan başka uyanık olan kimse yoktu. Çadırlar fazla soğuk olduğu için askerler ateşlerin yanına uzanmıştı, Nino da dışarıda uyuyanlardan biriydi. Prens Adrien ise her gün tekrardan kurulan çadırındaydı. Diğerlerinin aksine daha büyük olan çadırı, içeride ateş yakılmasına müsaade ediyor gibiydi.


       Herkes uyuyor olsa da, Marinette kamp alanını terk edemezdi. Attığı en ufak adım General Nino'yu uyandırmak için yeterliydi, ayrıca genç kızın atı birkaç yüz metre ötedeydi ve koşarak yeterince hızlı kaçabileceğini düşünmüyordu.


      Yanındaki odunu eline aldı ve önündeki ateşi karıştırmaya başladı. Eğer prensin gözüne batmadan birkaç günü geçirebilseydi, şimdiye çoktan orduyu terk edip iblisi yakalamış olurdu. Ancak şimdi herkesin gözü onun üstündeydi ve genç kız Noir adında bir atın bakıcısı hâline gelmişti-


Noir...


       Aklına gelen düşünce ile gözlerini birkaç kez kırptı ve odunu elinden bıraktı. Eğer ordudan kaçmak istiyorsa, elinde büyük bir şans vardı.


       Noir, prens için özenle seçilmiş bir attı. Her ne kadar huysuz olsa da, dayanıklılığı ve gücü insanları şaşkına uğratabilirdi.


       Eğer Noir ile kaçarsa, genç kızın yakalanma lüksü yoktu. Onu buldukları ilk köşede bir açıklama bile beklemeden öldürürlerdi. Yine de, prensin atını kullanarak kaçarsa askerler peşine takılmadan önce yeterince uzaklaşabilirdi.


       Şimdilik elinde daha iyi bir şans yoktu. Bu yüzden elini Noir'in sırtına koydu ve yelesini yavaşça okşadı. Hayvan gözlerini açarken, kendisi de tılsımını kullanarak onunla iletişime geçti. "Noir, buradan gitmem gerek. Yeterince uzaklaşabilmem için bana yardım eder misin?"

a heavenly way to die [adrienette]Where stories live. Discover now