9

466 42 3
                                    

12.06.2023

Efoş: bugün şarkımız yok

Efoş: başım şarkı dinleyemeyecek kadar çok ağrıyor

Efoş: günaydın

Gökdeniz: günaydın

Gökdeniz: bu sabah bende hiç şarkı dinlemedim

Efoş: sana ne oldu

Gökdeniz: sıraçla yürüdük sabah

Efoş: anladım

Efoş: benim şimdi gitmem lazım

Efoş: kendine dikkat et

Gökdeniz: yine sormama gerek var mı

Gökdeniz: okulda başıma ne gelebilir diye

Gökdeniz: neyse

Gökdeniz: aktif değilsin zaten

Gökdeniz: görüşürüz

Yiğit Efe'den

"Lan, şşt, Alooo." Diyerek kafasını bir türlü telefonundan kaldırmayan Yunus'un bana bakması için seslendim.

"Lan!" Diyerek tekrar ufak bir ifade yolladığımda yine kafasını telefonundan kaldırmamıştı. Oturduğu sandalyenin ayağına tekme varimsi bir şey attığımda Yunus kafasını kaldırmış ve "Ne var ya ne var?" Demişti.

"Sıraç kim? Kim lan o?" Diye sakinlikle Yunus'a sorularımı yöneltmiştim.

"Oradan bakınca nüfus müdürü gibi mi duruyorum? Neyse seninkinin sınıfa yeni geldi, lazım mıdır bilemem ama soyadı Sarı, her sabah geldiği arabanın plakası HKN, babası bırakıyor, ehliyeti yok." İstediğim cevabın fazlasını aldığımda gözlerimi kısarak Yunus'a doğru eğilip "Plakanın son iki rakamı ne?" Diye sordum.

"Yirmi sekiz." Diye cevabımı alınca ufak bir gülümseme ile Yunus'a "Sorgulatayım mı plakayı? Şaka lan, yürümüşler sadece abartmaya gerek yok." Dedim.

"Lan gavat testi yaparken manitanın yakın erkek arkadaşı olamaz, erkek arkadaşı hiç olamaz diye sıkıyordun, ne oldu hani ne oldu?" Bana yükselen Yunus'a "Olamaz tabii konya ovası mıyım ben? Neyse." Deyip sağ elimi Yunus'un omzuna koyup devam ettim. "Oluyormuş öyle boş sıkınca olmuyor, lafta söyleyemiyorsun, hanım köylü olunca anlarsın sende." Hanıma hizmet vatana hizmetti.

"Okaysss." Ağzını yayma diye elli beş kere söylemiştim ama pek de umursamıyordu.

"Ben gidiyorum, ortalık sana emanet on birleri bir gezeyim ben." Deiyerek oturduğum sandalyeden kalkmış masanın üzerindeki deri cüzdanımı ve kendi kullandığım telefonumu aldım, diğerleri zaten cebimdeydi.

"Çağrı'nın yanına mı?" Diye arkamdan seslenen Yunus, Gökdeniz'in sınıfına mı gittiğimi soruyordu.

"Aynen." Diye bende ona dönmeden cevap verdim.

Kantinden çıktığımda merdivenlere yönelmiş ve hızlıca katları çıkmıştım. Katın nöbetçi masasında oturan Çağrı ve arkadaşlarını gördüğümde önce sınıfa değilde onların yanına adımladım.

"Çağrı benimle bir dakika gelsene, sizin sınıfta işimiz var." Diyerek aralarına girdiğimde o ne oldu der gibi kafasını sallamıştı. Mevzu olmadığının güvencesini vermek için gözlerimi kapatıp kafamı çok az aşağı yukarı hareket ettirdim.

O oturduğu sandalyeden kalkarken bakışlarımı arkadaşı Ege'ye çevirdim, zeki bir tipti. "İlyas'ın odasındaydın geçen, bir şey mi oldu?" Diye ona sorduğumda o da çok önemli olmadığını belirtmek için elini salladı ve "Tören yapılıcakmış, plaket yaptırmışlar. Üstün başarı ödülü mü neymiş?" Dedi.

"Geldi onlar bu sabah, atayım sana fotoğrafını istersen." Diyerek yine abiliğimi yapmıştım.

"Yok gerek yok, boktan boktan işler."

"Sen bilirsin." Dediğimde Çağrı yanıma gelmişti bile.

Onunla sınıfına doğru gitmeye başladığımızda sessizce "Sınıfa gidince bana Sıraç'ı göster, ona bakmaya geldim." Dedim. Öylesine biri olsaydı sınıfa dalar "Sıraç kim?" diye sorardım ancak işin içine Gökdeniz girince bu pek de mümkün olmuyordu.

"Sabah seninkiyle birlikte geldiler, o yüzden mi?" Diye soran Çağrı yine hatırlatmıştı.

"Hatırlatma, hatırlatma." Dediğimde gülmüştük.

Sınıfa girdiğimizde gözüme direkt çarpan yeni bir yüz vardı. Sarışın, uzun bir tip.

"Arkadaki got değil mi?" Dediğimde Çağrı beni onaylamıştı.

Burnuma dolan ter kokusu ile geliş amacımı tamamen bırakıp öğretmen masasının yanındaki cama ilerledim.

"Oğlum açın şu camı, zehirlenirsiniz burada kokudan." Deyip camı açmak için bir hamle yaptım dikkat etmediğim kilidi gözüme çarpınca duvar kenarı en arka sırada Umut'la sohbet eden Çağrı'ya "Çağrı... ince bir şey ver de kilidi açayım." Dedim.

O siyah sırt çantasından çok büyük olmayan bir çakı çıkartıp bana doğru gelmeye başladığında dudaklarımda bir gülümseme peyda olmuştu.

Tövbeliydim.

"Gel, sok o anahtar yerine. Ucuna ver kuvveti, kaldır yukarı." Diyerek kilidi açmayı Çağrı'ya anlattığımda o becerememiş bana uzatmıştı.

"Dokunamam."

"Niye? Ne alaka?"

"Tövbeliyim."

"Sen baya devam oradan yani."

"Evet, hadi aç şunu burnumun direği kırıldı." Dediğimde bakışlarım sınıfın kapısına takılmıştı. Kapıdan hoca ile beraber giren Gökdeniz, hocaya bir şeyler anlatıyor hemde sarı saçlarını sırtına doğru atıyordu. Gözlerimi kapatıp tekrar açtığımda bu sefer Gökdeniz'in gözleri de beni süzüyordu.

Çok seviyordum.

"Hocam, nasılsınız?" Diyerek Çağrının koluna çakıyı kaldırması için vurup, ikilinin yanına doğru adımladım. Hocanın bakışları bana döndüğünde büyükçe gülümsemişti

"İyiyim canım sen nasılsın?" Diyen hoca Gökdeniz'de olan odağını tamamen kaybedip bana dönmüştü.

Acaba kim olduğumu öğrendiğinde yaptığı özgüvensiz yorumları için ne düşünecekti.

"İyiyim hocam." Deyip bakışlarımı Gökdeniz'e çevirdim, o da bana bakıyordu. Tekrardan bakışlarım hocaya döndüğünde o "Bir haftadır ortalıkta yoktun, bir şey mi oldu?" Diye sordu.

"Geçen çarşamba anneannemin sene-i devriyesiydi." Cevabını verdiğimde hoca "Başınız sağolsun."dedi.

"Size plaketlerin geldiği ve konuşmaların hazırlandığını söylemek için geldim." Diyerek ortaya konunun kapanması için bir sebep attım.

"Tamam canım, ben bir onlara bakmaya gideyim. Sen de ben gelene kadar otur masada." Diyerek gitmişti hoca.

Yine bir şeyler üstümüze kalmıştı.

Hoca gözden kaybolduğunda Çağrı'ya dönüp "Tahsin hoca çağırdı dersin." Deyip sırasına doğru gitmek için sınıfın ortasından ilerleyen Gökdeniz'in dibinden geçip sınıftan çıktım.

Kalbimin sağlığı için bu kadar onu görmek yeterliydi.

Hallice Halim || TextingOnde histórias criam vida. Descubra agora