16. Bölüm

538 27 8
                                    

Ertesi gün okul çıkışı Sadi'yi takip etmeye başladım. Şüphelerimin doğru olduğunu kanıtlamak için delil bulmalıydım. Saklanarak takibi sürdürdüm. Sadi tenha sokaklardan ormana geçti. Bir süre yürüdükten sonra durdu ve benim olduğum tarafa baktı. Tam zamanında bir ağacın arkasına saklandım. Kafamı uzatmadan sadece sesleri dinlemeye başladım. Bir kaç dakika sonra Sadi'nin yanına biri geldi.

Sadi:

-Karmen bu halimi de sevmedi! Sen seveceğini söylemiştin Demir!

İkinci ses:

-Daha üç gün oldu efendim. Bu iş biraz zaman alabilir. 

Olamaz! Bu ses... Bu ses Demir amcaya ait. Şaşırmayı daha sonraya bırakıp konuşmaları dinlemeye devam etmeye karar verdim.

Sadi:

-Ama benim bekleyecek sabrım yok! Karmen için görüntümü ve adımı değiştirip insanların çoğuna göre uyan 'normal insan' tanımına uymaya çalıştım. Fakat işe yaramadı! Sevseydi şu ana kadar severdi!

Demir amca:

-Sakin ol Emir. Biri duyacak!

Emir mi?  O ismi duyar duymaz nefesim kesilmeye ve kalbim hızla atmaya başladı. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki Demir amca ve Emir'in duyduğundan emindim. Konuşma sesleri kesildi. Kafamı uzatıp bakacağım sırada bir şey kafama sertçe çarptı. Sonrası ise karanlık...

Gözlerimi açtığımda her yer bulanıktı. Sonra yavaş yavaş netleşmeye başladı. Tek odalı, eski, harabe ve pis bir yerdi burası. Fareler ve örümcekler etrafta geziniyordu. Odayı detaylı inceleyince dört kişi olduğumuzu gördüm. Sadi'yi  görünce hiç şaşırmadım. Fakat yanındakiler kimdi? Muhtemelen zorla dönüştürdüğü insanlardı. İkisi de erkekti. Biri Sadi'den daha koyu kahverengi saçlıydı. Diğerinin ise kızıl saçları vardı.  

Üçü de uyuyordu. Kaçmak için hareket ettim ve zincir sesleri bütün odayı doldurdu.  Sağ el bileğimi duvara zincirlemişlerdi. Elimi çok az oynatabiliyordum. Üçü de uyandı. Sadi bana delirmiş gibi ama aynı zamanda büyük bir aşkla bakıyordu. Kızıl saçlı olanın duygularını anlamak imkansızdı. Koyu kahverengi saçlı ise sanki burada olmak istemiyormuş gibi rahatsız rahatsız kıpırdandı. Uzun süre sessizlik oldu.

En sonunda bu anlamsız ve sinir bozucu sessizliği sonlandırdım:

-Beni hemen bırak Emir!

Ona gerçek adıyla hitap etmeme şaşırmıştı.

Emir:

- Demek Sadi Soykan'ın aslında Emir Saygı olduğunu anladın. Aslında buna şaşırmaya gerek yok. Sen zeki bir kızsın Karmen.

Ben: 

- Sana beni bırak dedim! Hâla ne istiyorsun? Neredeyse bütün sevdiklerimi aldın! 

Emir:

-Ben senin sevgini istiyorum Karmen. Beni sevene kadar burada böyle kalacaksın!.

Ben:

-Sevgiyi böyle elde edemezsin! Sevgi kişinin içinden gelir. Beni duvara zincirleyerek sevgimi kazanamazsın!

Sağ kolumu hızla hareket ettiediğim anda zincir kırıldı. Üçü bana şaşkınlıkla bakıyordu. Sanırım zinciri kırmamı beklemiyorlardı. Şaşkınlıklarını üzerlerinden atınca ilk olarak kızıl saçlının bana doğru koşarak yumruk atmaya çalıştığı elini tuttum. Sonra diğer eliyle yumruk atmaya çalıştı ve o elini de tuttuktan sonra kafa attım. Kızıl saçlı yere yığıldı ve alnı kanamaya başladı. 

Sıra koyu kahverengi saçlıya gelmişti. Bu sefer ilk ben saldırdım. Tekme attım ama tekme attığım ayağımı tuttu. Diğer bacağıma da bacağıyla tekme attı ve yere serildim. Kahverengi saçlı beni bayıltmak  için başucuma geldiği  anda dizine tüm gücümle vurup yere düşürdüm. Daha sonra ayağa kalktım ama o kalkmamıştı. Dikkatlice baktığımda başını taşa vurduğunu gördüm. Şimdi sıra Emirdeydi. Emir bana tereddüt dolu kısa bir bakış attıktan sonra duvardaki kalan zinciri kopartıp kafama vurmaya çalıştı. 

Eğilerek kurtuldum. Peş peşe zincirle bana saldırdı. Bende her seferinde savuşturdum. Sonra aklıma gelen fikirle sahte bir acıyla bağırdım ve sağ  eş bileğimi tuttum. Emir durdu. Gözlerinde saf endişe vardı.

Emir:

-İyi misin Karmen?! 

Deyip yavaşça bana yaklaştı. Bende burnuna ve karnına art arda yumruk attım. Emir yüzünde şaşkın bir ifadeyle yere serildi. O an kaçmak yerine yerde baygın yatan Emir ve adamlarının üzerini aramaya başladım. İlk önce koyu kahverengi saçlıyı aradım ve ceplerinin birinden hilal şeklinde, mor ve etrafı tellerle çevrili  o güzel taş çıktı. Muhtemelen diriltme taşını bulmuştum. Daha fazla oyalanmadan bu harabeden çıktım ve koşmaya başladım. 

Doğruca Ceyda hanımın evine gittim. Zile bastım ve anında kapı açıldı. 

Ceyda hanım beni böyle karşısında görünce:

-Ne oldu Karmen? Sanki savaştan çıkmış gibisin. 

Ben:

-Öyle de denebilir. 

İçeri geçip oturduktan sonra Demir amcayı ve Sadi'yi ormanda konuşurken duyduğumu, Demir amcanın Sadi'ye "Emir" diye hitap ettiğini ve beni bayıltıp o harabe yere götürmelerini anlattım. 

Ceyda hanım:

-Peki nasıl kaçtın?

Ben:

-Hepsiyle tek tek dövüştüm. Ayrıca diriltme taşını almayı başardım! 

Ceyda hanım sevinçle:

-Aferin Karmen! Peki taşı inceleyebilir miyim? Ne kadar ömrü kaldığına bakacağım.

Cebimden taşı çıkartıp verdim. 

Ceyda hanım uzun uzun taşı inceledikten sonra:

-Bu taşın gücü sadece dört kişiyi diriltmeye yetecek kadar var.

Ben:

-Asya, Berke, annem ve babamı dirilteceğiz değil mi? Bunlar dört kişi ediyor. 

Ceyda hanım beni onayladıktan sonra :

-Sen yarın mezarlığa gideceksin herhalde. Bu işi o zaman yapalım.

Ben:

-Olur. Nasıl olsa yarın hafta sonu.

Yarın sabah buluşmak üzere sözleştik. Evime gittiğimde tüm fotoğraflarım başta olmak üzere kişisel eşyalarımı valizlere koydum. Annem ve babam geleceğine göre artık burada yaşayamazdım. Sevinçle yatağıma gittim. Yarın için heyecanlanarak uykuya daldım.

MühürWhere stories live. Discover now