1.1

250 29 3
                                    


1.1

Kim kimden kaçıyordu emin değildim ama birkaç gündür Sehun'la birbirimizi neredeyse hiç görmüyorduk. Jinri her zamanki gibi Minji ile günlerini geçirirken ben çalışmaya devam ediyordum. Bazen Minji'nin Jinri için benden daha iyi bir abla olabileceğini düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Onu okula götürüyor, okuldan alıyor, birlikte dışarı çıkıp geziyorlardı. Hatta bazı geceler televizyon karşına oturup dizi izliyor, Jinri'nin okulda yaşadıkları hakkında gülüşerek sohbet ediyorlardı.

Belki de Jinri, Minji'nin kardeşi olsaydı daha farklı bir hayat yolunda yürüyebilirdi. Son zamanda en çok düşündüğüm şey buydu. Bu geçici ama yeni yaşam tarzına ayak uydurmuş ve şimdiden alışmıştı. Para için kapımıza dayanacak alacaklılar için endişelenmeden temiz çarşaflar arasında sıcacık bir evde uyumanın rahatlığını yarın bir gün ardında bırakabilir miydi? Daha doğrusu ben, ondan bunu isteyebilir miydim? Refah seviyemizi yükseltmeden Jinri'yi yine o sefil hayata sürükleyebilir miydim?

Fakat kafamda daha büyük bir soru vardı.

Jinri'yi onun iyiliği için arkamda bırakıp gidebilir miydim?

"Nari-shii?" diye sorduğunda bir ses, sıçrayarak kendime geldim.

"E-Efendim?" diye sordum gözlerimi dikmiş olduğum tezgâhtan kaldırırken.

"Sipariş hazır." dedi önüme konmuş tabakları işaret ederken.

"Teşekkürler, Khyeon-shii." derken tabakları elimdeki tepsiye yerleştirip hafifçe gülümsemeye çalıştım. Kafasını önemli olmadığına dair sallarken asılı olan fişlerden birisini alıp arkasını döndü.

Derin bir nefes aldım ve yüzüme daha uygun bir gülümseme koymaya çalışarak restorana geri döndüm. Hızlı adımlarla ilgilendiğim masaya ilerleyip "Siparişinizi getirdim." dedim. Tabakları misafirlerin önüne bıraktıktan sonra nazik bir şekilde "Başka bir arzunuz var mı?" diye sordum.

"Bir şişe rose alabilir miyiz?" diye sorduğunda adam, kafamı salladım.

"Hemen getiriyorum."

Geri dönüp servanttan bir şişe rose kaptığım gibi masaya geri döndüm ve ağzını açıp kadehlere doldurduktan sonra masaya bıraktım.

"Teşekkürler." dedi kadın hafifçe gülümserken.

"Afiyet olsun." diyerek yanlarından ayrıldım.

Arkamı dönünce şefin restoranın kenarından bana doğru belli belirsiz bir işaret verdiğini gördüm. Yanına doğru ilerlediğimde kol saatine bakıyordu. "Saat sekiz buçuğa geliyor. 21. Masanın misafirleri neredeyse gelir. Kapıya gidip onları karşıla."

"Hemen."

Şefin dediği gibi restoranın çıkışına doğru ilerledim. Le Vent oldukça rağbet gören bir restoran olmasının yanı sıra genelde üst düzey olarak tabir edebileceğimiz misafirlerle ilgilenmek adına bir tane garson seçilirdi. Bu restorana gelen birçok misafir, hizmetlerinden memnun olduğu garsonlara Kore kültürüne uzak olmasına rağmen bahşiş bırakırdı. Bu yüzden de bir masayla ilgilenmek çok önemliydi.

"Nasıl gidiyor?" diye bir ses duyduğumda kafamı çevirdim. Restoranın önündeki vale gülümseyerek bana bakınca omuzlarımı kaldırıp indirdim.

"Sanırım iyi." Aynı şekilde gülümsemeye çalıştım ama o kadar yorgundum ki nasıl bir ifade takınmış olduğumdan emin değildim.

"Bu akşam çok yoğun olacakmışsınız gibi duruyor." Vale yeniden konuşunca başımla onu onayladım.

u m u t | sehunWhere stories live. Discover now