0.4

593 84 44
                                    

*


Sehun'u beklerken kendimi camdan dışarıya, yola doğru bakıp arabaları izlerken ve hangisinin onun olduğunu bulmaya çalışırken bulmuştum. Kimbapı yerken her arabayı dikkatle inceliyordum, nedense hepsinden çıkabilecekmiş gibi hissediyordum. Beni düşündüğü için geliyor olması bana hâlâ garip geliyordu ama içimde adlandıramadığım garip bir his vardı. Birisi sizin için endişelendiğinde, birisi sizin için çabaladığında, birisi siz üşümeyin diye ceketini verdiğinde böyle mi hissederdiniz? Ayaklarınızı heyecanla sallar, yüzünü görebilmek için her yere bakınır mıydınız?

Ben neden böyleydim?

Elimden gelen en hızlı şekilde o evden ayrılmalıydım. Jinri'yi de alıp kendime yeni bir ev bulmam gerekiyor çünkü orada kalamazdım. Sehun'un nişanlısı da oradaydı. Bizim, benim orada kalmamız hiç doğru değildi. Zaten en başından beri kalmamıza neden ses etmediğini anlayamamıştım. Yine de, sallanan ayaklarıma baktığımda oradan hızlıca gitmem gerektiğini bir kez daha anlıyordum.

Bir araba olduğum sokağa hızlıca girip sakin bir şekilde kenara park edince dikkat kesildim. Bitki çayımdan bir yudum daha alırken arabanın kapısı açıldı ve trençkotu, atkısı ve de güneş gözlükleriyle endamını ortaya seren Sehun arabadan indi. Beni aradığında telefonu hemen açtım.

"Neredesin?"

"Hemen ilerideki marketteyim. Seni görebiliyorum."

"Yanıma gelir misin?" diye sorduğunda nazik bir şekilde, onu onayladım ve aramayı sonlandırıp çantamı da alarak ayağa kalktım. Çöplerimi toplayıp çöp kutusuna atıverdim ve içimdeki bu anlamlandıramadığım heyecanı dizginlemeye çalışarak marketten çıktım. Sokağa inip yürümeye başladığım anda Sehun beni fark etti. Arabanın kenarında yanına doğru gelmemi bekledi.

"Hadi gidelim." Dedi ben yanına varınca.

"Nereye?" diye sordum. "Birkaç saat sonra özel dersim var."

"Sorun değil, ona yetişebilirsin." Gülümsedi. "Hadi, arabaya bin." Bir şey demek için ağzımı açacaktım ki güneş gözlüklerini azıcık aşağıya indirip bana baktı. Ardından da başıyla arabayı işaret etti. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve arka kapıya doğru ilerledim. Bunu görünce "Nereye?" diye sordu.

"Arabaya biniyorum işte." dedim anlamamış bir şekilde.

"Öne oturmalısın." dedi ciddi bir sesle.

Söylediği şeyle yüzüne baktım. Öylesine bir yabancı olarak arka koltukta oturmam daha iyi olurdu, neden yanına oturmamı istiyordu? "Arka koltuk daha iyi olur."

"Nari, lütfen ön koltuğa oturur musun?" diye sordu kendi kapısını açarken.

Yeniden dudaklarımı birbirine bastırdım ve sözünü ikiletmeden ön koltuğun kapısını açıp içeri girdim. Yavaşça koltuğa oturdum ve çantamı çıkarıp kucağıma bıraktım, o da aynısını yaparak koltuğa kuruldu. Anahtarı deliğe sokup arabayı çalıştırınca ilk yaptığı şey klimayı açmak olmuştu. Gözlüklerini kaldırıp kafasının üstüne koydu, ardından bana baktı ve üzerime doğru uzandı.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum şaşkınca.

"Kemerini takmalısın." Sakince kemerime doğru uzandı ve yüzüme bakmadan emniyet kemerimi taktı.

"Ben yapabilirdim."

"Önemi yok." Gülümsedi, ardından da kendi emniyet kemerini taktı.

Yavaşça park ettiği yerden çıktı ve dikiz aynasını hafifçe düzelterek Gwangjin'den çıkmak için ana caddeye yol aldı. Sabah sabah neden evdeki nişanlısını bırakıp peşime düşmüştü? Sebebi sadece havanın soğuk olması mıydı? Yoksa benim için aldığı şeyleri reddettiğim için kızgınlık mı hissediyordu?

u m u t | sehunWhere stories live. Discover now