-SK 8- "Geçmiş."

85 9 3
                                    

Bölüm şarkısı: Sıla-Yabancı

Ne siyah ne de beyazdım ben. Griydim. Saf gri. Ne sanılan kadar iyi,ne zannedilen kadar kötü. İkisinin arasıydım. İyi ile kötü arasındaki çizgideydim. Ve bir tarafı seçmem gerekiyordu. Ya beyaz olacaktım ya siyah. Gri olmakla iş yürümezdi. Arada kalmak her zaman daha kötüsü olacaktı. Seçim yapmak zorundaydın. İyi veya kötü. Beyaz veya Siyah. Birini seçecektin. Ve ben belkide hayatımın en büyük hatasını burada yaptım. Siyah'ı seçtim,karanlığı seçtim,kötülüğü seçtim. Kötülerin kazandığı adaletsiz bir dünyada yaşıyorduk ve kötü olmazsan yenilirdin. Ve bu yolun dönüşü yoktu. Bu yolda ya gözlerini alıştırıp karanlığa uyum sağlayacak yada karanlıkta kaybeden taraf olup büyük bir yenilgi alacaktın. Seçiminden dönemezdin. Bir yerde okumuştum. "Dünyadaki tek adil şey herkesin bir gün ölecek olmasıdır." yazıyordu. Haklıydı. Tek adalet ölümdü. Ve ölümden korkmak adaletten korkmaktı. Kötüler ölümden korkmalıydı ve ben bir gün ölümden korkacağımdan korkuyordum. Görkem karanlıkta tökezlemememi, tökezlesem bile düşmememi sağlayan en büyük etkendi. Varlığı ile en büyük desteği sağlıyordu. Bu yüzden her şeyimdi,en değerlimdi. Görkem ile tanıştığım günü hiç unutamıyorum. Hayatımın en iğrenç günlerinden birisiydi. 13 yaşlarındaydım o zamanlar. Ayağıma takılan çelme ile kendimi yerde bulmuştum. Gülme sesleri en yüksek voltajı ile kulaklarımı dolduruyordu. Düştüğüm yerde ayaklarımı kendime çekip,ellerimi de bacaklarıma sarıp,kafamı dizlerime gömmüştüm. Ağlıyordum,dizimin kanamasının acısına olan bir ağlama değildi.Yenilmekten ağlıyordum,güçsüz olmaktan ağlıyordum,bıkkınlıktan ağlıyordum. Alışılagelmiş bir durumdu bu. Her gün, sanki bilerek kurulmuş bir alarmın düzenli çalması gibi ben de her gün kendimi yerde buluyordum. Yere düşürenler bazen değişiyorlardı sadece. Ve kimse bana yardım etmiyordu. Bu yüzden  olsa gerek kafamı kaldırmıyordum. Birden kadifemsi bir sey duydum.
"İyi misin?" diye soruyordu benim yaşlarımda bir erkek çocuğu. Özenle taranmış saçları, dar kotu ve kot gömleği ile oldukça havalı idi. Afallamıştım. Hiç kimse bana nasıl olduğumu sormazdı. Kendi kendime düştüğüm yerden kalkardım. Gözyaşlarım kuruyana kadar susmazdım,ağlardım. Ağlamam bitince de kendi kendime başka bir yere giderdim. Bu böyle sürer giderdi. Şimdi birisi bana nasıl olduğumu soruyordu. Bu yüzden suratına bakma ihtiyacı hissetmiş olmalıydım. "İ-iyiyim."dedim kekeleyerek.
"So-sorduğun için t-teşekkür ederim."
Hem hıçkırıklarım hem de şaşkınlığım konuşurken kekelememe neden olmuştu. İçten ve sıcacık bir gülümseme yerleştirmişti yüzüne.
"Teşekkür etmen için gerekli bir şey yok. Düştün ve ağlıyordun. Bir şeyinin olup olmadığını sormalıydım."
Ah! Keşke herkes böyle düşünebilseydi. Ama insanların çoğu bencildi. Bir de bunu öğretmişti zaman bana. Onaylamayan bir şekilde kafamı iki yana sallamıştım. "Hayır." demiştim.
"Herkes yapmaz bunu. Teşekkür ederim tekrar. Ama istersen git artık."
Bu birnevi kovma olmuştu. Aslında öyle demeye çalışmıyordum. Sadece yanımda daha fazla durarak okuldakilerin gözündeki yerini kaybetmesini istemiyordum. "Yani. Eğer benim yanımda daha fazla kalırsan, bütün arkadaşların seninle dalga geçecekler. Bunu... istemem." Diyerek ifadelerimi açıklamaya çalışmıştım. "Haklısın galiba." Dedi. Tam herkes gibi onunda gideceğini sanıp kafamı tekrar kendime çektiğim bacaklarıma gömmüştüm ki "Ama ben onları umursamıyorum." demişti. Şaşırmıştım. Sonra yanıma oturmuş ve benimle aynı pozisyona geçmişti. Bu şaşırmamı büyütmüştü. "Eğer düşmanların varsa başarmışsın demektir." demişti.
"Ve neredeyse tüm okul seni düşmanı olarak görüyorsa büyük bir başarı kazanmış olmalısın."
Bir nebze umut ile 'sahi öyle midir?' diye bakan gözlerimi ona çevirmiştim. Gülmüştü. "Gerçekten de durum bu." demişti. O an anlamıştım,bu çocuk beni anlıyordu. O an içimde bir yerlerde onunla arkadaş olma isteği oluşmuştu. Ama sonra suratım asılmıştı. O da diğerleri gibi olabilir miydi? Ya bir günlüğüne canı sıkılmış ve eğlenmek içi beni seçmiştiyse? Oflamıştım. Bu sırada ayağa kalkmış, bacaklarını çırpmıştı. Elini uzatmıştı. Tekrar afallamamı sağlamıştı. Bu sanırım kalkmam için  bir yardımdı. Afal afal yüzüne bakarken sıcacık bir gülümseme yollamıştı. "Haydi. Kalk bakalım." Uzattığı elini tutup ayağa kalkmıştım. Elimi bırakmadan "Görkem." demişti. Adını söylemiş olmalıydı. "Alya." demiştim bende sıcacık bir gülümseme ile.
"Alya... Çok güzel bir ismin var."
Tekrar gülümsemiştim.
"Seninki de öyle. Görkem... etrafını ışıtıyorsun gerçekten. Deminki durumun içinden gülümseyerek çıkmamı sağladın. Sana ne kadar teşekkür etsem az."
Gülümsemişti. Daha doğrusu mükemmel dişlerini ve gamzelerini gözüme sokmuştu. "Vazifemiz." demişti sırıtarak. Bu içten gülümseme ve söylediği kelime onunla arkadaş olma isteğimi artırmıştı. Ona 'arkadaş olsak ya?' demeyi her ne kadar çok istesemde diyemiyordum. Çünkü kimse benimle arkadaş değildi ve Görkem'in aşırı derecede belli olan bir popülerliği vardı. Onu tanımıyordum ama deminki davranışlarıyla arkadaş olma isteğimi olumlu yanıtlayacağını bilebiliyordum. İsteyerek ya da kırmama isteğinden dolayı olumlu bir yanıt verecekti. Ve ben onunla arkadaş olmayı istediğim kadar onun popülerliğinin zedelenmesini de istemiyordum. Ancak beni şaşırtacak bir şey olmuştu. "Arkadaşım olmak ister misin,sakar?" diye sormuştu. Bu da şok olmamı sağlamıştı. "Evet." demiştim
. "Ancak olmaz. Yani... olmamalı. Eğer benimle arkadaş olursan,popülerliğini kaybedersin. Çevreni... kaybedersin."
Gülmüştü. "Tek çevrem sen olursun o halde."  Kabul edebilir miydim? Bu... bencillik değil miydi? 
"Bu bencillik olur." 
Koluma girmiş,yürümeye,daha doğrusu beni peşinden sürüklemeye,başlamıştı.
"Bencil bir dünyada benciller kazanır,Sakar."
Haklı mıydı? Benciller mi kazanırdı hakikaten şu bencil dünyada? Sanırım haklıydı. Bencil olmayı öğrenmeliydim zamanla. Sakar diyordu bana,oysa kendim düşmemiştim ki...
"Hey! Ben sakar değilim." diye cırlamıştım. Gülmüştü.
"Hayır,öylesin,Sakar. Belki demin seni birileri düşürdü ama kantinde çayını matematik hocasının üstüne dökmen, düz yolda yürürken birden yere yapışman yada koşarken ağacın gövdesine çarpıp yere düşmen ve kalkmaya çalışırken kendi ayağına basıp tekrar yere yapışman sakarlık grubuna giriyor."
Gülmeye devam etmişti.
"Hahaha, en sonuncusu, hahaha,gerçekten fazla komikti. Hahahaha. Kendi ayağına basıp düşmeyi nasıl başardın Alya? Hahaha."
Yüzümü buruşturmuştum.
"Dalga geçme!"demiştim.   "Tamam tamam. Dalga geçmiyorum. Haydi,kantine gidelim,Sakar."
Oflamıştım. Sakar demekten vazgeçmeyecekti, belliydi. Bu yüzden takmamaya başlamıştım. Kantine doğru kolu benim omzumda, kafam da onun omzunda olacak şekilde ilerlediğimizden olsa gerek bütün gözler tüm şaşkınlığı ile bizdeydi. Ya da  Görkem gibi birisinin benim gibi okulun ezik kızı ile takılması da olabilirdi, bilmiyordum. Kantinde aldığı karışık tostu bana yedirmeye çalışırken durmadan kahkaha atıyor ve etraftaki bana düşman olan kızların delici bakışlarına maruz kalıyordum. Açıkçası pek de umrumda değildi. Mutluydum artık. Görkem değiştirmişti beni. Zamanla o ezik kız gitmiş yerine havalı kız gelmişti. Görkem gibi yanımda olanlar olmuştu elbet. Birde Paspal gibi düşmanım olanlar vardı. Kız kardeşi Görkem'i seviyordu ve Görkem kızdan iğreniyordu. Boya kutusuna düşmüş gibi bir makyaj yapıyor ve adeta kıyafet giymiyordu. Konuşurken ağzını yayarak konuşuyor ve durmadan birilerini ezikleyip parasıyla hava atıyordu. Görkem'in en nefret ettiği kız tipiydi yapmacık kızlar. Ve kız binlerce kez tekrar tekrar söylememize rağmen bizi sevgili sanıyordu. Görkem'e en yakın ben olduğumdan dolayı benden nefret ediyordu. Ve abisini de benden nefret ettirmişti. Görkem Paspal'ı görmemişti. Adını duymuştu sadece. Ve gördüğü yerde döveceğine yemin etmişti. Paspal, Görkem ve benim şikayetlerimizle disiplin cezası alıp okuldan atılmıştı. Giderken kulağıma fısıldadığı cümle hala dün gibi aklımdaydı.
"İntikam." demişti.
"Muhakkak alınacak."
Omuz silkmiştim ancak günlerce içimi kemirmişti. Unutmuştum zamanla. Şimdi... odamdan çıkmıştı. İntikam vakti geldi demekti bu. Görkem'in
"kim o adam Alya?"
diye bağırmasıyla ellerim titredi,telefon düştü,ağzım bir şeyler söylemek için aralandı,gözümden bir damla yaş firar etti ve titrek bir sesle şu kelimeyi söyledim:
"Paspal..."

Bir bölümün daha sonuna geldik. Umarım sevmişsinizdir. Diğer bölümde görüşmek üzere.

SİYAH KELEBEKWhere stories live. Discover now