27. Bölüm

31.6K 1.7K 23
                                    

27. BÖLÜM

Sözleştiğimiz yere geleli yarım saatten fazla olacaktı. Kol saatime baktım.

32 dakika, 54 saniye.

WhatsApp'ı açıp bir mesaj daha mı yollasam diye düşündüm. On beş dakika önce ve yarım saat önce attığım mesajlar halen iki tıktaydı. Ama mavi olmayan iki tıktan. İnternet açık ama mesaja bakmamış. Ay umarım benim de sık sık yaptığım gibi yukarıdan okuyup kaydırmamıştır.

Yarım saat önce geldim diye haber vermek için mesaj atmıştım. Sonra baktım tık yok. Tekrar attım bekliyorum diye.

Şimdi elim durmadı ve yine yazdım bir şeyler.

"Ağaç oldum."

Bence yeterliydi. Hem gelirse yüzüne de direkt söyleyecektim.

Ya kardeş benim birkaç saate beni aile evine götürecek bir uçağım var ve bizim ev bu akşam savaş alanına falan dönebilir.
Olası diyaloglar şimdiden zihnimde dönmeye başladı...

Ürpererek kafamı iki yana salladım. Babam genelde çok sakin bir insandır. Kardeşim Beyazıt da öyle. Ondan dolayı onun ikisinin sinirli halleri beni korkutur. Nadir ama fena öfkelenen tiplerden ikisi de.

Biz de annemle evin cazgırlerı. Cazgirl'ler olarak evi karıştırır, bağırır, çağırır, af edersiniz yırtınır ama sonunda saman alevi gibi sönüveririz.

İşte şimdi akşam mevzu açıldığında sakin takılan babamın kademe kademe gözlerinin alabileceği hali düşününce bu beni ürpertti. Neyse, bunu da halletmeye çalışacağız. Şimdi mevzu başka.

Bu herif nerelerde!

Arasam mı ki?

Ameliyatta falan olabilir mi? Ya da acil ve ağır bir vakadaysa? Of, bilemedim.

Kalkıp gidesim geldi yeminle ya! Bu nasıl date?! Hem de fırst date'imiz sayılabilecek bir buluşma sonuçta. First date oldu sana fırt dert. Gözlerimi deviriyorum.

Telefonum titreyince sinirle ısırdığım dudaklarımı serbest bıraktım. "Aha arıyor!" İsmini ekranda görünce kalbimin atışları hızlandı.

Ay aramaya devam ediyor. Nasıl açacağım bu telefonu şimdi! Ay bir sıcak bastı. Klima falan mı açsalar? Titreyen ellerimle yeşil tarafa kaydiracakken parmağımı tam tersi yapmadım mı bir de?

"Hay kafama!"

Birkaç saniyeye tekrar çalmaya başladı.

Peki tamam, bu sefer açacaktım. Ne vardı açmakta sanki. Hı bak açtım işte. Şimdi de...Evet, telefonu kulağıma götürmem gerekiyor.

"Mavi? Orada mısın?"

Boğazımı temizledim.

"Ben buradayım da... Sen neredesin?" Tekrar bir boğaz temizleme. "Bayadır bekliyorum."

"Of! Çok üzgünüm. Geciktim ama hemen geliyorum. Nöbet çıkışı son dakika bir hastam geldi, çıkamadım."

Tahmin ettiğim gibiydi. Kuyruğu indirebilirim. "Tamam o zaman." dedim kendimi sırıtırken bulmuştum. "Ne zaman gelirsin peki?"

"Hemen geliyorum." dedi. Koşturuyor muydu o? Sesi nefes nefese geliyordu. "Henüz hastaneden çıktım. Trafik sıkışık değilse beş dakikaya oradayım?"

"Tamam." dedim. Aklıma gelenle bir duraksadım. Hızlı geleyim diye kaza falan yaparsa? Gözlerim kocaman oldu. "Arabayı dikkatli sür." diye bir cümle çıktı ağzımdan.

O da ben de sessiz kaldık. Sanki koştururken bir anda durmuş gibi adım sesleri de kesilmişti. "Peki." dedi Deniz, sanki sırıtıyordu. Sesinde keyifli bir ton vardı.

"Peki." dedim ben de yutkunarak. Heyecandan kalbimin sesini duyuyor gibiydim. Böyle aniden yükselmemem gerekiyordu, ah! Dudaklarımı ısırarak kapatmasını bekledim ama o da kapatmıyordu. İç çeker gibi bir ses geldi telefonun diğer tarafından.

"Arabaya geldim Mavi." dedi tatlı bir sesle. Şapşalca açıklama yapması beni gülümsetti. "Hım..." diye mırıldandım.

"Birkaç dakikaya görüşürüz." dedi ve sonra kapattı.

Telefon elimden düşmeden masaya koyabildim. Sipariş verecek miyim diye bana göz ucuyla bakan garsona da o ara fark etmeden gülümsemiştim.

"Buyurun hanımefendi." dedi adam sipariş vereceğimi sanıp.

"Arkadaşım şimdi geliyor." dedim kendime çeki düzen vererek. Adam anşayışla başını sallayıp yanımdan çekilirken iç çekercesine nefes verip gülümsememi silmeden arkama yaslandım.

Ah Deniz.

Bu adama iyicene kapılıyordum ben.

MAVİ DENİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin