5.Bölüm

1K 50 13
                                    

Selaaam öncelikle sizi bu kadar beklettiğim için özür dilerim. Uzun bir bölümle sizden af istiyorum. Buyrun bölümee

Sıla

Kapıya alacaklı gibi vuran birisi yüzünden zorla başımı yastıktan kaldırdım. Bir dakika neredeyim ben? Hızlıca ayağa kalkıp üstüme başıma baktım. Siyah uzun bir tişört? Sandalyenin üzerinde dün geceki elbisem düzgünce konulmuştu.

Ah doğru. Gece Kerem'in evinde kalmak zorunda kalmıştım. Yunus apar topar gidince ve bende anahtarlar olmayınca nazik bir teklifte bulunmuştu.

Hala birisi kapıya sert sert vuruyordu. Kerem söylenerek kapıyı açmaya ilerlerken bende usulca arkasından gittim. Sesleri daha net duyabiliyordum.

"Lan Kerem! Olum yaktım lan seni. Bu sefer kurtuluşun yok. La sana kuzenimizi emanet ettik. Tövbe estağfurullah."

Yunus?

Büyük bir yanlış anlaşılma silsilesinin tam ortasındaydık.

"Sana da günaydın Yunus."

"Lan Sıla nerede? Ben sana emanet etmedim mi kızı." hala göremeyecekleri şekilde kolonun arka kısmındaydım. Bu hallerine kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Yedim amına koyim kızı sanki. Ben böyle güvenilmez birisi miyim? İçeride uyuyor. Ne yapsaydım sokakta mı bıraksaydım?" tartışmalarına son vermek adına yanlarına doğru adımladım. Yunus beni baştan aşağı inceledikçe yüzünün rengi sinirden kırmızıya dönüyordu.

"Düşündüğün gibi en ufak bir şey olmadı. Kerem sadece tüm iyi niyetiyle bana yardımcı oldu. Senin verdiğin anahtarı almayı unutunca böyle gelişti olaylar işte." diyerek durumu açıkladım. Kerem yakın arkadaşına kırılmış gibi görünüyordu. Yunus'u hafifçe dürttüm başımla Kerem'i işaret ettim.

"Lan oğlum özür dilerim ben bir an Sıla'nın başına bir iş geldi sandım. Başındaki manyaklar bir değil bin tane malum." Yunus kendini kısaca açıklarken Kerem gülümsemeye çalışsa da içten içe duyduğu kırgınlık ben buradayım dercesine kendini gösteriyordu.

"Yok ne özürü de böyle düşünmen bir garip geldi sadece. Emanetin her zaman başımla bir gözün arkada kalmasın." Yunus suçluluk duygusuyla başını önüne eğdi. Kerem başka bir şey söylemeden içeri geçerken Yunus'a öfkeyle bakıyordum.

"Ne bakıyorsun kızım öyle sana bir şey oldu sandım. Birisi bir şey yaptı sandım." tam Yunus'a cevap verecekken içeriden kerem seslendi.

"Orada biraz daha birbirinizi yemek yerine gelip kahvaltı hazırlamama yardım edebilirsiniz." Yunus önden ben arkasından mutfağa geçtik. İkisi bir şeyler konuşurken masaya oturdum.

Kerem'e karşı da mahcup olmuştum. Böyle anılarla hatırlanmak kulağa çok hoş gelmiyor neticede. Ona karşı hem bir özür hemde teşekkür borçluydum. Dün bana çok iyi gelmiş çok yardımcı olmuştu.

"Sıla kızım daldın gittin iyi misin?" Kerem'in omzumu dürtmesiyle kendime geldim. "İyiyim iyiyim." dedim başımı sallayarak. Çok inanmış gibi bakmasada tekrar üstelemedi. "Madem iyisin al bakalım şu domatesleri güzel güzel doğra bakalım." önüme koyduğu domateslerle kısa bir bakıştım.

"Bu muhteşem görev için teşekkür ederim Keremcim." dedim gözlerimi devirerek, sırıtarak cevap verdi.

"Rica ederim Sılacım. Biraz zor bir görev olabilir ama idare edeceksin artık." gıcık gıcıklığını yapmıştı işte. Minik meyve bıçağını alıp ayağa kalktım.

"Bana bak Kerem Aktürkoğlu sen bana beceriksiz mi demek istedin?" iki elini suçsuzluğunu göstermek istercesine iki yana açtı.

"Öyle bir şey demedim, öyle bir şey söylemedim, ima etmek hiç istemedim." elimdeki bıçağı işaret ederek devam etti. "Ama sizin gibi kibar, narin ve bir o kadar güzel bir hanımefendiye hiç yakışmıyor böyle hareketler." yüzündeki sırıtış odağımı toplamamı zorlaştırıyordu.

Son Kadeh |Kerem Aktürkoğlu|Where stories live. Discover now