83. Bölüm: "Saldırı."

Start from the beginning
                                    

Buraya hiçbir şey araştırmadan gelmek benim hatam olmalıydı sanırım. Bilmediğimi fark etmiş olacak ki dudaklarındaki gülümseme silindi. "Bunlar delirmesine yarayan bir şey." daha fazla anlatmasına gerek yoktu, anlamıştım. Biz oradan ayrılıp masaya ilerlerken yabancı gözleri üstümde hissedebiliyordum.

"Gerçekten onları bile bilmiyorsun."" dedi Merve. "Neden buradasın?" cevap vermediğimde devam etti. "Yani yanlış anlama ama burası için...işte fazla masumsun." derin bir nefes verdim.

"Üstüm başım battı benim ya." dedim elbisemi göstererek. "Lavaboya gidiyorum." dediğimde "Yerini biliyor musun? Gelebilirim." dedi. Başımı iki yana salladım. "Biliyorum, sorun yok." dedikten sonra merdivenleri tırmanarak içeriye girdim. Boş ve oldukça karanlık koridorda söylene söylene ilerlerken elbisemin üst kısmını çekiştiriyordum. Daha önceden söylemiştim, içkiyi sevmezdim genelde şarap tercihim olurdu ama şu an üstüm başım leş gibi içki kokuyordu.

Söylene söylene peçeteleri alarak gerdanımı kurulmaya başladım. "Şaka gibi ya." derken biraz olsun kurulayabilmiştim ama saten elbisemin kurumasına hiçbir imkan yoktu resmen. Oflarken yine de bir şansımı denemek için kurulmaya devam ettim, bu sırada içeriye birinin girdiğini çıkan ayak seslerinden anlayabilmiştim ama başımı kaldırmadan işime odaklandım. Ayak seslerinin tam arkamda durup hiçbir hareket etmediğini anladığımda içimden bir 'sıçtık' ifadesi geçirdim ve başımı kaldırdım.

Aynada karşılaştığım kişi, tam on dakika önce üzerime içki bardağını boşaltan çocuktu. Dudaklarındaki eğreti gülümsemeyle bana bakarken gerilmemeye çalışarak musluğu açtım ve ellerimi yıkarken "Bir sorun mu var?" diye sordum.

Çocuk arkasına yaslandı. "Yabancıları sevmeyiz." dedi tek bir nefeste. Musluğu kapatarak peçeteyle ellerimi kuruladım ve kalanını çöpe attım. "Yani?" dedim.

"Yani güzellik, sizin burada olmanızı istemiyoruz." güldüm. "Bu gerçekten umrumuzda mı sence?" topuklu ayakkabılarımın sesi boş tuvalette yankılanırken kapıya ulaşmıştım ki birden içeriye bir kişinin daha girmesiyle geriledim. Benden tahminen üç kat büyüklüğündeki adama korkuyla bakarken "Pardon tatlım." dedi. "Seni korkutmak istemedik."

"Ne şimdi bu?" dedim korkumu göstermemeye çalışarak. "Böyle mi korkutacaksınız bizi?"

"Şimdiden korkmuş görünüyorsun ufaklık." yanıma gelip bağladığım saçı tuttuğunda birkaç saniye ona bakakaldım ama saniyesinde aşağıya doğru çekiştirince çığlık atarak bileğine tutundum. "Bak güzelim," dedi tane tane. "Öyle ya da böyle bizim dediğimize geleceksiniz zaten. Ama ben hiç kimsenin canı yansın istemiyorum, anladın mı?"

"Alaska'yı biz kurtardık!" dedim ciddiyetle. "Biz olmasaydık hepiniz bok yolunda olacaktınız muhtemelen." karşı çıkmama şaşırmış olacak ki bir şey söylemedi. "Birkaç milyon euro mu kurtaracak bizi?" dedi en sonunda.

"Birkaç mı?" kahkaha attım. "O birkaç milyon euro dediğin parayı hiç bir arada gördün mü acaba sen?" diyerek dalga geçtiğimde onun da güldüğünü anımsadım. "Beni şimdi bırakırsanız burada olanlardan kimseye bahsetmeyeceğim. Tamam mı?" dediğimde cıkladı.

"Buradan gidin. Bunun sözünü ver, sizi rahat bırakalım."

"Sende bize otuz milyon euro ver o zaman geri zekalı!" diye bağırdım. "Şşhh." deyip daha fazla çekti saçımı. "O kadar paranız olmadığını tabii ki biliyorum güzellik, biz dün ki çocuk değiliz." dişlerimi sıktım. "Bırak saçımı."

"Hayır." dedi.

"Tamam. Gideceğim. Bırak saçımı." güldü. "Bak. Dedim ya.. Sonunda istediğime gelirsin ama fazla acı çekmiş olursun." adamlara döndü. "Beyler." bunu demesiyle kağıt hışırtıları duydum. "Tabii ki senin sözüne güvenecek değiliz." diyerek saçımı bıraktığında saç diplerimi okşadım. Acıtmıştı, şerefsiz.

ŞEYTANIN ÇIRAĞIWhere stories live. Discover now