04

133 15 67
                                    

Pansy Parkinson, sırtındaki aşırı ağır sırt çantasını taşımakta zorlanarak oflaya puflaya öğle yemeğine gidiyordu. Ginny Weasley ile dört gündür tek kelime konuşmamışlardı, zaten Pansy de ona çok meraklı değildi.

Fakat itiraf etmesi gerekirse şu son dört günde gözleri Ginny Weasley'ye eskisinden daha çok kayıyor gibiydi. Yemek yerken gözleri Büyük Salon'un öteki ucundaki Gryffindor masasında oturup arkadaşlarıyla konuşarak yemek yiyen kızıl saçlı kızı buluyor, onun gülüşünü, kahverengi gözlerini, güzel yüzünü, arada eliyle oynadığı kızıl saçlarını izliyordu. Ginny Weasley güzel kızdı açıkçası.

Ama Pansy onu düşünmemeye çalışıyordu, onu izlediğini fark edince hemen bakışlarını ondan çekip arkadaşlarının sohbetine katılıyordu çünkü Ginny Weasley'den etkilenmek, ondan hoşlanmak, isteyeceği son şey olabilirdi.

Ve o gün hızlı adımlarla öğle yemeğine giderken ağzına kadar dolu olan çantasının dikişi sonunda dayanamayıp patladığında tüm eşyaları yere saçıldı.

"Lanet olsun!" diyerek yere çöktü ve eşyalarını toparlamaya koyuldu. Önce asasını çantasına doğrultup "Reparo," diyerek çantasını düzeltti, ardından eşyalarını hızla tekrardan çantasına yerleştirmeye başladı. Çok açtı ve bir an önce yemek yemek istiyordu fakat şans onun yüzüne henüz gülmeyecek gibiydi çünkü dersten de geç çıkmak zorunda kalmıştı.

Eşyalarını toplayıp çantasını tekrardan sırtına takarak ayağa kalktığında, kendisinin farkına bile varmadan yanından geçip giden Ginny Weasley'yi gördü. Anlık bir dürtüyle adımlarını hızlandırıp kıza seslendi.

"Hey! Hey, Weasley!"

Adının seslenilmesiyle adımlarını durdurup arkasına dönen kızıl kız, kendisine doğru gelen Pansy Parkinson'ı görünce bıkkınlıkla göz devirdi. "Yine ne var Parkinson? Dört gün rahat verdin, bu kadar mıydı? Her gün beni gördüğün her yerde bana sataşmaya devam mı?"

"Yok," dedi Pansy omuz silkerek. "Şey diyecektim..." Durdu, aslında Ginny'ye neden seslendiğini bile bilmiyordu. Hızla bir şey uydurmaya çalışırken kızın yanağındaki minicik mürekkep lekesini gördü. "Şey... yüzüne biraz mürekkep bulaşmış," dedi. Ardından içinden kendine lanet okudu. Aşırı saçma bir şey söylemişti. Beş yıldır sataşıp durduğu kıza seslenme nedeninin yanağındaki mürekkep olduğunun neresi inandırıcıydı?

"Ne?" dedi Ginny şaşırarak. "Bunun için mi bana seslendin?"

"Evet," dedi Pansy. "Şurada," diyerek yanağını kızın gösterdi.

Ginny elinin tersiyle yanağını silerek "Geçti mi?" dedi.

"Hayır seni salak, gerçekten elinle mürekkebi silebileceğini mi düşündün?" dedi Pansy. Çantasının önündeki küçük gözden ıslak mendil çıkardı ve Ginny'ye yaklaştı. Gerekenden fazla yaklaşmıştı ama kendi de bunun farkında değildi. Islak mendilin ucuyla kızın yanağındaki mürekkebi yavaşça silerken gözleri Ginny'nin gözleriyle buluştu. Kızın kahverengi gözleriyle kendi yeşillikleri birleştiğine kalbi bir atış kaçırdı. Pansy bunun olduğunu inkar ederken gözlerini Ginny'ninkilerden çekti. Gözlerini kızın yanağına odaklamaya çalışırken bakışları bu sefer de dudaklarına kaydı. Ginny'nin dolgun, kıpkırmızı dudaklarına...

"Merlin aşkına, hâlâ silemedin mi Parkinson?"

Ginny'nin sesiyle irkilip ıslak mendili çekti ve cebine tıktı. Az önce resmen Ginny Weasley'nin dudaklarına daldığını yeni yeni idrak ediyordu.

"Tamam, oldu. Sildim," derken gözlerinin tekrardan kızın dudaklarına kaymaması için ekstra çaba gösteriyordu.

"Tamam..." dedi Ginny tereddütle. "Diyeceğin başka bir şey yoksa yemeğe gidiyorum Parkinson."

heart to heart (ginny weasley × pansy parkinson)Where stories live. Discover now