Bu arada, çok merakla sorduğun o soruya cevap vermeden sonlandırmak istemiyorum mektubumu.

Evet, Chanyeol. Ölmeden önce bana çok güzel sözler söyledin ve evlenme teklifi de ettin. Hem de önümde diz çöktün. Bana bir yüzük bile uzattın. O yüzük künyemin ucunda takılı, her zaman benimle birlikte.

Tıpkı benim de her zaman seninle olacağım gibi.

Binbaşı rütbesine kavuşan ama senin için her zaman "Minik Asteğmen" olarak kalacak askerin,

Byun Baekhyun

Yazdığım mektubu son kez okudum ve kağıdı katlayıp zarfın içinde yerleştirdim. Ardından elimdeki beyaz zarfı mezarlığın başına bıraktım. "Yıllardır senin mektuplarını okudum durdum. Bu da benim sana olan mektubum, sevgilim."

Eskiden ölesiye nefret ettiğim ama Chanyeol'ün ölümünden sonra bağımlısı olduğum sigarayı cebimden çıkardım ve bir dal yaktım. Sonra bir dal daha, bir dal daha, bir dal daha...

Mezar taşına bakarak kaç dal içtiğimi hatırlamıyorum ama bana mide bulantısı verecek kadar çoktu.

Dudaklarım arasındaki sigarayı çekip dumanı dışarı verdim ve yarım kalan sigarayı taşın üstüne koydum. "Kalanı da sen iç, aptal komutan bozuntusu." Burukça gülümsedim. "Bugün bana eğitim için bir grup verecekler. Bu yüzden çok geç olmadan gitmeliyim. Görüşürüz aşkım."

Taşın üzerine silik ve hızlı bir öpücük bırakıp ayağa kalktım. Elimi alnıma götürüp asker selamı verdikten sonra başımı saygıyla eğdim. Hemen ardından da şehitlikten çıkıp askeriyeye doğru yol aldım.

Çok uzun sürmeyen bir otobüs yolculuğundan ve biraz yürüme mesafesinden sonra askeriyeye varmıştım. İzinden gelen askerler kapı önünde küçük bir kuyruk oluşturmuştu.

Cebimdeki sigarayı çıkarıp dudaklarım arasına yerleştirdim ve ucunu yaktım. Yoğun dumanı dışarı verirken askerlerin fısıldaşmalarını duymazdan gelmeye çalışıyordum.

"Binbaşı Baekhyun gelmiş. Susun lan."

"Suratsız geldi yine. Önüne dön."

"Sizi duyup belamızı sikecek şimdi, sussanıza oğlum."

Aynı senin gibi, herkesin korktuğu bir komutan oldum, Chanyeol.

Dakikalar içinde askeriye bahçesine girmiş ve liseden çıkıp eğitime gelen grubumun yerini öğrenip yanlarına doğru ilerledim. Bu sırada çoktan yeni bir dal yakmıştım.

Onları çok umursamadan bakışlarımı etrafta gezdirdim. "Adım Byun Baekhyun. 25 yaşındayım ama genç olmama aldırmayın. Buradaki en hızlı yüzücüyüm, fazla disiplinli biriyim ve sizi eğitmekten sorumlu olan binbaşıyım." Gözlerim hâlâ yerdeyken parmaklarımın arasındaki sigarayı tekrar dudaklarıma götürüp içime çektim. "Sorusu olan yoksa sağdan tanıtmaya başlayın."

En sağdaki çocuğun bir adım öne gelen ayaklarını gördüm, sigaramı içerken onu dinleyecektim ama bu mümkün olmamıştı.

"Park Chan Yeo-Rye (Park Chan Yeolie)! Seoul! 18, komutanım!"

Duyduğum isimle sigara ağzımdan düştü. Geldiğimden beri onlara dönmeyen başımı hızla konuşan kişiye çevirdim. Neşeyle parlayan iri gözleri, biraz çıkıntılı kulakları ve yanağındaki gamzesiyle bana bakıyordu. Kalbimde hissettiğim tarif edilmesi zor bir hisle -buna ne sevinç ne de acı diyebilirdim fakat Chanyeol'ün mezarında kendi başıma saatlerce oturmamdan bile daha can yakıcı bir şeydi- elimi yavaşça göğsüme götürdüm.

"Ne dedin?.." diye sordum dolmaması için çok çaba sarf ettiğim gözlerimi kahvelerine dikerken.

"Park Chan Yeo-Rye! Seo-"

Kod Adı: Bela •chanbaek•Where stories live. Discover now