Küçük Veda

56 5 0
                                    

Kalkma iznimiz olduğunda Seth anında kemerimi ve kendi kemerini çözüp beni kucağına aldı. Sürgülü kapıyı açıp beni içeriye soktu. Sonra da kapıyı kilitledi. Yatağa yavaşça yatırdığında üstündeki bluzu çıkardı. Bende o mükemmel karnına, sert göğüslerine ve muhteşem pazılarına baktım. Ama damarlarını fark edince elini tuttum ve dudaklarımı damarın şişkinliğinin bitiş yerine bastırıp dilimi de değdirerek öpmeye başladım. Yavaşça yukarıya çıkmaya başladım. Damarın yolunu takip ederek pazılarına kadar çıktım ve oradan da omzuna geçtim. Göğsü deli gibi inip kalkıyordu. Boynunun çukuruna geldiğimde kafasını geriye yatırdı. Boğazına kadar gidip, tekrar boynunun çukuruna gittim. Onu keşfetmek istiyordum. Hangi yerlerin onu daha çok etkilediğini öğrenmek istiyordum. Boynunun çukurundan ensesine doğru gittiğimde daha da tepki verince keşfettiğim ilk yer buranın olduğunu hafızamda not ettim. Sonra geri gidip boğazının altından aşağıya doğru indim. Göğsüne geldiğimde kesik bir nefes aldı. İkinci yer! Biraz daha aşağıya indim. Karnına geldiğimde üçüncü yeri de öğrenmiş oldum.

Bütün dakikalarımı özenle onu keşfetmekle geçirdim. Bundan hiç şikâyetçi değildi. Her dokunuşumda, her öpüşümde etkileniyordu. Ama onu kendinden geçirmeye yeten tam altı bölgeyi keşfetmiştim. Yüzümü yüzüne yakınlaştırdım.

“Keşfim bitti!” dedim.

“Hımm.” Dedi bir tık kalınlaşan sesiyle. “Ne öğrendin peki?”

“İşime yarayacak birçok şey.” dedim gülümseyerek. Başparmağını dudaklarımda gezdirmeye başladı. Ama gözü kararmış gibiydi. Sanırım onu bu sefer ciddi anlamda etkilemiştim. Çünkü duracakmış gibi durmuyor ve daha çok gözü dönmüş gibi aralık gözlere bakıyordu. Allah’ım! Böyle bile acayip yakışıklıydı. Hatta çok daha yakışıklıydı.

“Bu dudakların bana yaptıklarından haberin var mı?” dedi dişlerinin arasından.

“Oraya gittiğinde dudaklarımın yaptıklarını unutmanı istemedim.” İç çekti.

“Unutmak mümkünmüş gibi!” diye fısıldadı ve sanırım şuanda yapacağı şey oydu. Üstümdekini yırtarcasına çıkardı. Eyvah! Bacağıma ve koluma dikkat ederken beni yatağa yatırdı. Az önce yaptıklarımın intikamı alır gibi beni keşfe çıktı. İşi bittiğinde bende ondan farksızdım. Onu durduramayacak durumdaydım. Pantolonumu da sertçe çıkarıp kendi pantolonunu çıkardı. “Beni durdurman şart! Hemen şuanda durdur beni!” dedi kendine hâkim olmaya çalışırken. Ama ben onu durdurmak yerine kalçalarından kendime bastırıp teşvik ettim.

“Özel olmasını bir dahaki sefere saklayamaz mısın?” bunu aslında şuanda mantıklı düşünmeden söylüyordum. Ama oradayken beni unutamayacağı anıyı ona vermek istiyordum. Beni unutamamasını istiyordum. Altı ay gelemezse birbirimizden kopmak beni korkutuyordu. Ben kendimden emindim. Ondan da emindim. Ama Tiffy aramızı bozar diye çok korkuyordum. “Lütfen!” diye fısıldadım. Anında ayağa kalkıp yerdeki pantolonunu alıp ceplerini karıştırdı. Sonra cüzdanını çıkardı. Ama istediğini bulamamış gibi küfür etti.

“Üzgünüm! Ama bunu bir dahaki sefer yapmak zorundayız.”

Yatakta doğrulup o aradığı şeyi anladığım için “Şansın böylesine ne demeli? Bir tane ziyan etmiştin!” dedim öfkeyle ve kahkaha atmaya başladı. “Ne?”

“Bunun için üzgünüm.” Dedi yaramaz bir şekilde sırıtırken. “Burada senden daha fazla kötü durumda olan benim. Bu yüzden öfkelenmesi gereken kişide benim. Sıranı bekle, küçük hanım!”

“Aslında kırık bir bacak ve kırık bir kolum olduğu için buna sevinmeliyim. Bu haldeyken bir tarafım zarar görebilirdi.”

Kaşlarını çatıp “Kesinlikle!” dedi. Bu kesinlikle lafını söylerken o kadar tatlı söylüyordu ki, İngilizce bilmiyor olsaydım sırf bu kelime için ve ona bu kelimeyi defalarca söyletmek için İngilizceyi beş dakika da öğrenirdim. Ayağa kalkıp kolumu boynuna doladım.

“Bir daha söyle!” dedim.

“Neyi?” dedi şaşırarak.

“Kesinlikle!” dedim onun taklidini yapmaya çalışarak. “Bu kelimeyi senden daha güzel söyleyen biri kesinlikle yoktur.”

Serseri gülümsemesiyle ve dudaklarını kıpırdatarak “Kesinlikle!” dedi. “Ayrıca, benden daha güzel söyleyen biri olsa da bu seni alakadar etmez!” dedi sertçe.

“Vay canına! Mağara adamına merhaba deyin!”

“Kesinlikle!” dedi yine ve gülmeye başladım. “Bu halimi seviyorsun!” dedi ve seksi bir şekilde başımla onayladım. “Lanet olsun! Sen yaramaz kızın tekisin!” dedi. Omuz silktim. Eğilip omuzumu ısırdı. Hem de ciddi anlamda dişlerini geçirerek, acıtarak ısırdı. Tam ona vurmak için elimi kaldırmıştım ki bu sefer ısırdığı yeri öpmeye başladı. Vay canına! O cidden mağara adamı ve centilmendi. İkisi birbirinden tamamen farklı, ama bu adam için tamamen aynı kefedeydi. Onu bu yüzden seviyordum. O kendini kasan bir erkek değildi. Karakterini gizleyen bir erkekte değildi. O sadece acısını gizliyordu ki artık o acısını da biliyordum. Yalanı dolanı yoktu. Sadece babam yüzünden benden sakladıkları vardı. Üstelik ondaki en sevdiğim şey, kararlılığıydı. Beni tehlikeye atmamak adına benden vazgeçer ve bunun içinde asla pişman olmazdı. Ama bundan dolayı da deli gibi korkuyordum.

Yanağıma dokunan elle uyandığımda Seth beni süzüyordu. Hala ikimizde sadece iç çamaşırlarımızla duruyorduk. Ama bu umurumuzda değildi.

Bana dokunuşu o kadar masum, o kadar sevgi dolu ve o kadar acı doluydu ki gözlerinin içine baktım. “Üzülme.” Dedim fısıldayarak. “Ben her an seni burada bekliyor olacağım. Seninle gelmeyi o kadar çok istiyorum ki, ama sana bu acıyı yaşatmaktansa senden uzakta kalmayı tercih ederim.”

Dudakları acıyla hafifçe yukarı kıvrıldı. “Kalmanı o kadar çok istiyorum ki, ama senin nefes alabilmen için senden vaz bile geçerim.”

“Seth!” dedim fısıldayarak kafamı göğsüne yasladım. “Altı aydan önce gelebilme ihtimalin var mı?” saçlarımı okşamaya başladı.

“Umarım.” Dedi. Yine net bir cevap değildi.

“En azından hayır demedin. Buda umut verici.” Dedim. Anında saçlarımda gezen eli durdu ve beni kendine daha da bastırdı. “Kaç saat kaldı?”

“Bakmamaya çalışıyorum.” Dedi.

Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. “Bu veda eşsiz olacak. Haklıydın. Unutulmaz bir veda eşsiz kılınınca oluyormuş. Vedalar üzücü olur sanırdım. Ama bu sefer geleceğini bilerek uğurluyorum seni ve geldiğin günü beni özlemle öpmeni bekliyor olmanın verdiği sevinciyle!”

“Ve bu vedayı eşsiz kılma hakkın var, Mi amor!”

“Seth, lütfen dikkatli ol!  Sevdiğim insanların ölmek gibi huyu var.” Başıyla onaylayıp alnımdan öptü. “Seni özleyeceğim. Bu arada kuzenlerim şuanda her yerde beni arıyorlardır. Onlara haber vermeyi unuttum ve Burak’ı da orada bıraktım. Sanırım hep birlikte polise gitmişlerdir.”

Birlikte kahkaha atmaya başladık. O kadar aklım Seth’le doluydu ki Burak’ın beni beklediğini unutmuştum bile. Kuzenlerim ise kafayı yemiş olmalıydı. Üstelik daha Amerika’ya varmamıştım bile. Bir de bunun geri dönüşü vardı. Allah’ım! Bu yaptığım ciddi anlamda delilikti.

“Hepsi senin için az bile!” diye fısıldadım.

Kapı tıkladığında yine uyumuştum. Ama bu sefer tek uyuyan ben değildim. Seth’te uyku mahmuruydu ve sanırım ilk defa bu kadar derin uyumuştu. “Koltuklarınıza geçecekmişsiniz!” diye bağırdı, Danny.

“Geliyoruz!” dedi Seth ve örtüden çıkıp ilk benim kıyafetlerimi yerden alıp bana uzattı. Yatağa oturarak giyindim. Sonra kapısı açık olan banyoya girip üstümü başımı kontrol ettim.

“Çantamı getirir misin?” diye seslendim Seth’e ve birkaç saniye sonra yanıma gelip çantamı uzattı. İlk yüzümü yıkayıp çantamdan fırçamı çıkardım dişimi fırçaladım. Fırçalama işim bitince Seth, elimdeki fırçayı kapıp üstüne macun sıktı. “Hiç çekinme!” dedim gülerek.

Ağzından köpükler fışkırtarak “Öyle yapıyorum zaten! Hiç çekinmiyorum!” dedi. Uzanıp yanağından sulu sulu ve gürültülü bir şekilde öpüp makyaj yaptım. Saçlarımı dağınık topuz olarak toplayıp elime krem sürdüm. Seth’te fırçamı çantamın içine atıp eliyle saçlarını düzeltti. Sonra yüzünü yıkayıp havluya uzandı.

Oradan çıktığımızda Tiffy’nin iğrenç bakışları üstümdeydi. Ama Danny bize mutlulukla bakıyordu. “Danny, Seth sana emanet.” Dedim. “Delice bir şey yapmasına izin verme. Kurşunlarla dans etmesi beni korkutuyor.”

“Onu kendi sevgiline söyle! Onu durdurmak için ömrümden ömür gidiyor. Ama o bunu nedense umursamıyor.”

“Sakin olun!” dedi Seth gülerek. “Kurşunlarla dans falan etmeyeceğim. Söz!”

Kafamı anında omzuna yasladım. “Sana güveniyorum, Seth. Git ve günü kurtar.”

Havaalanına iniş yaptığımızda pilotlar yarından önce yola çıkamayacaklarını söylediklerinde Seth, bana bir adres yazıp verdi. Cebime de dolar sıkıştırdı. Çünkü üstümde kredi kartından başka bir şey yoktu. Havaalanının içine girmeden son vedamızı yapmak ölüm gibiydi. Şu kapıdan geçtiğimiz anda yabancı gibi ayrı ayrı yürüyecek, onlar kendilerini almaya gelen Hummer’e binecek bende taksiye binecektim.

Seth, bluzumdan tutup çekti ve uzun uzun öptü. Her beni bırakmasından birkaç saniye sonra beni tekrar öpüyordu. Benim gibi o da beni bırakmak istemiyordu ki Danny’nin telefonu çalınca Danny, “Hadi! Gidiyoruz!” dedi.

Seth bileğime uzanıp düğmeye bastı. Sonra kendi cihazına baktı. “Son kez denemek istedim.” Dedi. “Bizden on dakika sonra çık.” Uzanıp alnımdan öptü. Sonra da arkasına bile bakmadan arkadaşlarıyla oradan uzaklaştı. Geriye bakmamasını anlıyordum. Şuanda çok üzgündü.

Hayatımı Geri Verebilir Misin? (Komando Serisi-ll-)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin